3 Mart 2009 Salı

Need For Speed : Undercover


Yapımcı : EA Blackbox
Dağıtıcı : EA
Çıkış Tarihi : 21 Kasım 2008


Mutlaka vardır çevrenizde; sürekli adrenalin salgılayan, içi kıpır kıpır insanlar. Kontrolü ele aldıklarında bırakın son model arabaları 58 model chevrolet’i bile bir canavara çevirirler. İşte o chevrolet bir canavara dönüştüğünde yan koltukta gözleri kapalı bir şekilde, arabaya sımsıkı yapışan sizseniz vay halinize! Değil mi ama? Hepimizin içinde az-buçuk vardır hız tutkusu. Aynı zamanda ona engel olan korkularımız. İşte sırf bu yüzden hep içimizde kalmıştır 150’nin üstüne çıkmak. Belki yerini tutmayacak ama sanal ortamda bunu yapmak mümkün. Tabi ya Need For Speed diye bir şey var. En azından tehlikeli değil. Ya da öyleydi. Zira şu sıralar Need For Speed oynamak fena halde tehlikeli. Akıllara zarar valla. Ruh halinizi bir düşünün. Hadi şimdi gidin atlayın bir BMW’ye ve adam gibi ölün. En azından acı çekerek kafayı üşütmekten iyidir. Şakası bir yana EA’nin başarısız simülasyon denemesi Pro Street, Need For Speed markasına bir çamur gibi yapıştı. Marka diyorum çünkü hala bu ismi duyduğunuzda ne kadar heyecanlandığınızı tahmin edebiliyorum. Öte yandan itiraf etmeliyim bende aynı duydular içerisindeydim. Bu yüzden serinin durumunu biraz dramatikleştirirken bir art niyetimin olduğunu sanmayın. Ne diyorduk? Ha! Pro Street’ten kısa süre sonra duyurulan Undercover işte bizleri böyle heyecanlandırmıştı. İlk gelen görüntüler ve videolarla oldukça etkilenmiştik, hatta Most Wanted’a benzediği yönüyle serinin geleceği hakkında birçok tahminde bulunmuştuk ki, her sene başımıza gelen olay yine es geçmedi. Tahminler her zamanki gibi olumluyken, oyun sonrası düşünceler yine aynı.

Need For Speed serilerinde genellikle sokak yarışçısı ya da profesyonel pist sürücüsü olarak hayat bulduk ve bu senaryo boyunca polislerle birçok kez mücadelelere girdik. Yeni oyunda ise, roller tam tersine dönüyor ve polis olarak göreve başlıyoruz. Görevler boyunca sokak mafyalarının yaptıkları kirli işleri ortaya çıkarıyoruz. Ve tabi görevleri gerçekleştirirken birbirinden güzel bayanları görme fırsatı yakalıyoruz. Bu bayanların en başında filmlerden hatırladığımız ünlü manken Maggie Q geliyor. Böylece oyunu katlanmak için önümüzde güzel bir sebep beliriyor. Ancak maalesef bu güzel bayanımızda konuya doğru düzgün yedirilememiş. Çünkü senaryo haddinden fazla anlaşılmaz ve karmaşık bir yapıda. Senaryoda bir sürü açık olduğu gibi birbiriyle alakasız bir sürü durum söz konusu.
Oyunu açtığımızda her Need For Speed oyununda olduğu gibi videolar karşımıza çıkıyor. Görevlere genellikle Most Wanted:’da olduğu gibi videoların bittiği yerden başlıyoruz. Oyuna başlar başlamaz ilk gözümüze çarpan oyunun 2000’li yıllardan kalma grafik motoru oluyor. Oyundaki modellemeler ve kaplamalar fena halde kötü. Harita eski Need For Speed oyunlarına göre birkaç kat büyükken, bu kadar ruhsuz bir şehir ve bayıcı tasarımlar görmek, haritanın büyüklüğünü neredeyse yok etmiş. En başta oyundaki renkler gerçekten feci halde sıkıcı cinsten. Sürekli aynı tip ve koyu renkler kullanılmış. Sokak ve bina duvarlarından tutunda yol ve gök modellemesine kadar sürekli mor, siyah ve kahverengi renklerin kullanılması birbirini sürekli tekrar eden bölgelere dönüşmüş. İşte bu yüzden harita ne kadar büyük olursa olsun, çevredeki farklılıklar sanki birkaç ağaç ve bina sayısının eksikliğiymiş gibi geliyor insana. Aynı zamanda çevredeki evlerin kaplamalarında bırakın pürüzlü bir tasarımın olmasını, sürekli aynı tip evler görüyorsunuz. Hele bir ağaç ve çalı tasarımları var çok açık söylüyorum paint’te çizilmiş hissi uyandırıyor. 2 boyutlu olmaları bir kenara kağıt karton gibi duruyorlar. Oysa bu kadar boş tasarım içinde ağaçların yapraklarına rüzgarla birlikte oynama efektti filan verilse en azından şehirde bir canlılık görülebilirdi. Şehrin ruhsuz olduğunu söylemiştim, evet bunu perçinleyen ikinci bir somut delilse, çevrede hiçbir insanın olmayışı. Ne çevrede kaldırımda yürüyen ne de yarışları bir kenarda talip eden insanlar var. Hangi çağda yaşıyoruz anlamıyorum, çevrede insanın olmadığı koca bir şehir ne işe yarar ki? Bu artık oyunlarda klasik haline gelmesi gereken, küçük bir çocuğun bile göz ardı edemeyeceği bir özellikken, sabıkalı oyun stüdyosu Black Box bunu nasıl göz ardı ediyor anlamak gerçekten güç. Bunların yanı sıra oyunun tamamı gündüz saatlerde geçiyor. Pro Street’i seriden baya farklı olduğu için görmezden gelirsek, Need For Speed oyunlarında gece-gündüz-gece şeklinde belirli bir oyun düzeni var. Undercover’da da halka aynı şekilde devam ediyor. Oyun gündüz saat aralıklarında geçtiği için gölgelendirme ve ışık çarpması gibi özellikleri rahatlıkla görebiliyoruz. Oyunda ışık vurması başarılı bir şekilde tasarlanmış. Özellikle araçlarla giderken arabanın arkasına çarpan güneş ışıklarını rahatlıkla görebiliyorsunuz. Aynı zamanda ağaçların ya da çalılıkların arasından sızan ışıkları görmek mümkün. Işık çarpması bu derece başarılıyken, gölgelendirmenin bu kadar başarılı olduğunu söyleyemeyeceğim. Bilhassa ağaçların sonra arabaların gölgeleri oyuna tam anlamıyla yedirilememiş. Tüm bunlardan anlaşılıyor ki, Black Box’ın GPS sistemiyle ancak çözülebilen devasa haritası, sürekli aynı renklerin kullanılması ve boş tasarımlarıyla birçok noktada sınıfta kalıyor.

Need For Speed Undercover harika kızlarından sonra arabaları için oynanılmaya değer. Her Need For Speed oyununda olduğu gibi piyasadaki birçok canavarı kullanabiliyoruz. Oyunda tamı tamına 57 adet birbirinden güzel arabalar yer alıyor. Bunlardan Porsche serisi arabaları, Nissan 350z, GTR, Lamborghini, Lotus Elise ve Toyota Supra gibi arabalar başı çekiyor. Bölümler ilerleyip, suçluları saf dışı bıraktıkça yeni arabalar alçılıyor. Ancak maalesef arabaların performansları oyuna iyi bir şekilde aktarılamamış. GTR kullandığınız halde peşinizdeki polislerden kurtulmak çok saçma bir hale dönüşüyor. Polisler haddinden fazla peşinizde kalıyor ve size çabucak yetişiyorlar. Ayrıca geniş açılı kamerayla sıkı anlamda takibe aldım; peşimize düşen polisler çevredeki arabalara çok nadiren çarpıyorlar (hoş zaten ne kadar araba var ki) ve yolda neredeyse tekerlekleri dahi dönmeden hareket ediyorlar. Bu yönüyle de oyun saçma bir düzene giriş yapıyor. Buna ek olarak neden peşimize polisler takılıyor diye soracak olursanız, inanın bende anlamadım! Yazının başında da dediğim gibi senaryoda birçok ismi konulamayan ve kapatılamayan açıklar ve saçmalamalar var. Açıkçası zaten Pro Street’de belirlenen oyun adından ve kurulan senaryodan sonra, iyi bir senaryo beklemiyordum oyundan. Araç kullanımı bu şekildeyken araç tasarımları ortalamanın üzerinde. Carbon’da olduğu gibi cam gibi değiller ancak Most Wanted’daki kadar başarılı olduğunu söyleyemeyeceğim. Ayrıca unutmadan, oyundaki modify seçenekleri oldukça yeterli düzeyde. Jant, kaput, renk, performans, turbo ve daha birçok ayarlamayı yapabiliyoruz. Ancak itiraf etmeliyim, Carbon’daki kadar özgür değilsiniz. Zaten Carbon’daki mofiy seçenekleri bir yerden sonra saçmalıyordu. Sonuç olarak; güncel araçların bulunması ve yeterli seviyedeki modifikasyon seçenekleriyle Undercover, bu konuda çok yüksek olmasa da, diğer özelliklerine göre iyi puan almayı hak ediyor.
Mod’larıyla Undercover
Undercover, diğer yarış oyunlarında görmeye alıştığımız mod’lardan farklı yeni mod’lar oyuna sunuyor. Ancak tabi ki, bu mod’lar yarış oyunlarında devrim yaratacak cinsten değil. Kayda değer mdo’lar arasında bir dakika modu ve rakibe yetişme modları oyunculuk seviyenizi yükseltmeye yarayacak türde. Bir dakika modunda, rakibi bir dakika içinde geçmeniz gerekiyor. Rakibe yetişme modunda ise belirli zaman ve yol aralıklarında rakibe yetişmeye çalışıyorsunuz. Diğer mod’larda ise polislerden kaçmak ve izinize kaybettirmek gibi çeşitlilikler var. Bu son iki modu arkadaşlarınızla oynamak oyunu tüm bu özelliklerine rağmen eğlenceli kılabiliyor. Zaten kolay ve basit oynanabilirliğe ve yapay zekasıyla oyunda tek kişili olarak pek fazla zaman harcayacağınızı düşünmüyorum. Bu yüzden oyunu çoklu olarak oynamak tek seçenek. Ancak bunun içinde oyunun kötü ötesi grafiklerine katlanabilmeniz gerek. Eğer gözüm kapalı araba sürerim diyorsanız çoklu olarak denemenizde fayda görüyorum. Genel olarak orta seviyelerdeki zorluk seviyesiyle önümüze çıkan Undercover oynayış olarak çok gerilerde. Şehrin hareketsiz olması, başarısız grafikler, atlanılan birçok nokta ve oyunun genelinde mevcut eksiklikler dolaysısıyla Undercover oynayış olarak geçer not alamıyor ve bu serinin hayal kırıklıkları başlığı altında güzel bir yere çakılıyor.

Final Bölümü
Sonuç ne olursa olsun, nedenini, nasıl olduğunu bilmeden bir anda kendimizi bu üç kelimenin ortasında buluyoruz. Bu seri oyunları son zamanlarda ne kadar kötü olsada bir şekilde bizleri içine çekiyor. Hatta oyunun çıktığı haftada aldığı bunca olumsuz yoruma rağmen satış listelerinde hala ilk üçe girebiliyor olması bunu kanıtlar nitelikte. Ama bunun da bir yere kadar gidip, orda tıkanıp kalacağı şüphesiz. Ayrıca EA Undercover başarısızlığından sonra Black Box stüdyosunu kapatarak en büyük cezayı çalışanlara verdi sanırım. 1000 kişiye yakın çalışan, sevilen bir isim ve harcanan onca parayla bu isim nasıl bu hale getirildi, gerçekten düşünmek gerek. Sonuç olarak belki firma değişikliğiyle Need For Speed kendine gelebilir ancak bunu yine zaman gösterecek. Şuan incelemesini yaptığım Undercover’sa bu markanın en başarısız oyunlarından biri olarak hafızamıza kazınıyor.

Pure


Yapımcı : Black Rock Studio
Yayıncı : Disney
Çıkış Tarihi : 26 Eylül 2008


Sıradan hareketsiz bir insanın bile kalça kaslarını forma sokacak bir oyun. Öyle şahane ki havada uçarken kendinizi kasmaktan bir süre sonra forma girdiğinizi hissedeceksiniz. Grafiklerimiz çok çok güzel. Race Driver Grid den alışık olduğumuz bize hızı hissettiren kamera modumuz mevcut. Oyunumuzda hem dünya turu yapıyor ve her ülkeden yarışçılarla kapışıyoruz. Aynı zamanda puanlar toplayarak hem extra envanterler toplayabiliyoruz, hem de hazırda bulunan parçaları kazandığımız paralarla alabiliyoruz. Atv motorumuzun her bir parçasını ayrı ayrı satın alabiliriz. Çok iyi bir motorda yarışmamız pek bir şey ifade etmiyor. Aynı zamanda bu motor üzerinde çok iyi manevralar yapabilecek bir motor olması lazım. Hızlı, güçlü, kullanılabilir ve en önemlisi bu özelliklerinin yanı sıra cambazlık yapmaya elverişli bir motor şart. Hareket demişken oyunun en zevk alınan bölümü kaymağı da diyebileceğimiz havada yaptığımız şovlar bize daha deli hareketler yapmamıza imkan veren 3 ayrı modu ve bonus modu aktif ediyor. Bu deli hareketler bize bölüm bitiminde yüksek puan kazandırıyor. Bu da demek oluyor ki daha iyi envanterler bize sunulacak ve rakiplerimizden bir adım önde olacağız. Aslında ilk başta oyundan çok motorumuzu yaparken çok eğleneceksiniz. Fren balatalarının modelinden rengine markasına kadar en ufak detayı bile atlamamaları, sıfırdan bir motor oluşturmamıza imkan vermeleri çok hoşuma gitti. Bir birinden farklı yarışçılarımız ve onların farklı farklı tarzları var hepsini görmeye imkan bulamadım tabiî ki. Ama hareketleri yapmak başta da bahsettiğim gibi kalça kası sıkmamızı gerektiriyor. Sandalyemden ayağa kalktığım bile oldu ara ara o derece. Neyse sözü fazla uzatmayayım videoyu izleyin (hiç abartı yok aynen öyle oyun) görün.
Minimum Sistem Gereksinimleri
İşlemci : Intel® Pentium® 4 processor, AMD Athlon™ processor. Processor Speed 2GHz
İşletim Sistemi : Windows Vista, Windows XP
RAM : 1GB
Harddisk Alanı : 3GB Video
Ekran Kartı : 128MB DirectX 9.0c-compatible 3D video card supporting Shaders 3.0
Ses Kartı : DirectX 9.0c-compatible sound card
Sürücü : DVD-ROM 8x.





C4 Robot


Türk yapımı oyunların sayısı hızla artmaya devam ediyor.İnceleyeceğimiz C4 Robot oyunu da bu türün son örneği olarak karşımıza çıkıyor. Bu oyunda Mevlüt Dinç’in önderliğinde Kabus 22′den tanıdığımız Yasin ve Yakup Demirden kardeşler tarafından geliştirildi.
Oyuna resmi internet sitesi olan c4robot.com adresinden ulaşıyoruz. 150 MB lık dosyayı çekerken sitede yer alan kayıt formunu da doldurmamız gerekiyor. Kayıt olarak yaptığımız derecelerin sıralama tablosunda yer almasını sağlıyoruz.
Oyunun isminden de anlaşılacağı gibi oyunda Citron C4 marka arabayı kullanıyoruz. Arabanın reklamlarında yer alan robotta oyunda yer alıyor. Reklam olduğu gibi oyunda da arabanın roboto dönüşme olayının başarılı bir şekilde yapıldığını görüyoruz.
Oyunda İstanbul’da yarışıyoruz. Boğaziçi Köprüsü’nden başlayan parkur Beylerbeyi ve Marmaray’ı takip ederek tekrar Boğaziçi Köprüsü’nde son buluyor.

Oyunda en iyi süreyi yapmaya çalışıyoruz. Pistin etrafında 2 tur atmamız isteniyor. Yarışırken parkurda yer alan yeşil,mavi ve kırmızı turbo gücünü artırıcı nesneleri toplamamız gerekiyor. Bu nesneleri toplayarak arabamızı daha hızlı bir şekilde kullanabiliyoruz.
Oyunda yer alan keskin virajlarda ya da engilli yollarda robota dönüşerek daha rahat bir şekilde ilerleyebiliyoruz. Robot arabaya göre daha yavaaş olsa da manevra kaabiliyetinin daha iyi olduğunu söyleyebilirim.
Görsel olarak C4 Robot başarılı bir oyun olarak karşımıza çıkıyor. Boğaz köprüsünü, Beylerbeyi’ni ve tamamlanmamış olan Marmaray’ı şimdiden görebiliyoruz. Özellikle çevre de yer alan detaylarda dikkat çekiyor. Tasarım ve grafik olarak oyunun başarılı olduğu görülüyor. Ayrıca oyunda güzel bir kokpit kamerası bizleri bekliyor.

Oyunun kontrol sistemi oldukça basit. Yön tuşları ile ilerken, Space ile el freni, S tuşu ile turbo, G tuşu ile de arabadan robota dönüşme işlemini gerçekleştiriyoruz. Robotu kontrol ederken S tuşu ile zıplayabiliyoruz. Ayrıca kamera açısını değiştirmek için de C tuşuna basıyoruz.
Türk yapımı bir reklam oyunu olan C4 Robot, bizim beğenimizi kazanıyor. İleride bu grafik motoru üzerine yapılmış Türk yapımı yarış oyunları görmeyi umut ediyor ve incelememizi burada noktalıyoruz.

Race Driver : Grid


Yapımcı : Cedemasters
Yayımcı : Cedemasters
Çıkış Tarihi : 30 Mayıs 2008
Platform : PS3, PC, XBOX 360, Nintendo DS
Minimum Sistem Gereksinimleri
İşemci : AMD Athlon 64 3000+ / Pentium 4 3,0GHz
RAM : 1024 MB
Ekran Kartı : 256 MB
Harddisk : 12,5 GB boş alan

Yarış oyunlarının usta firmalarından olan Codemaster, Race Driver Grid ile PC ve konsollarda karşımıza çıkıyor. En son Colin Mcrae Dirty ile beğeni kazanan firma, Grid ile bizi tozlu topraklı yollardan alıp kıran kırana geçen pist yarışlarının içine sokuyor.
Oyun şık bir menü ile karşımıza çıkıyor. Oyuna ilk giriş yaptığınızda sizden bir profil oluşturmanız isteniyor. Profil oluştururken oyunun size hitap edeceği bir isim seçiyorsunuz.
Kaydetmeler sırasında oyunda yaptığınız en iyi süreler ve toplam birincilikler gibi istatistiksel verileri ekranda ard arda slaytlar şeklinde görüyoruz.

Oyunun ana menüsünde Grid Word, Race Day ve Multiplayer seçenekleri dikkatimizi çekiyor. Grid Word oyunun ana kısmı olarak karşımıza çıkıyor. Grid Word seçeneğine girerek bize gelen yarış tekliflerini görebiliyoruz. Teklifler üç tane farklı bölgeden geliyor. Bu bölgeler Amerika, Avrupa ve Japonya olarak ayrılıyor. Yarış seçeneklerinden herhangi birini seçerek bizden neler istendiğini detaylı olarak görebiliyoruz. Kabul ettiğimiz yarışlarda arabalarda bize gelen tekliflerde belirleniyor. Bu tekliflerde yapmamız gereken ana hedefin dışında bonus objelerde bulunuyor. Bonus objeleri de yerine getirerek çok daha fazla para kazanmış oluyoruz. Bazı yarışlarda takım arkadaşlarımızla beraber de yarışıyoruz. Başarılı olduğumuz yarışlardan sonra daha yüksek para teklifli yarışlar bize ulaşıyor.
Race Day seçeneğinde ise mevcut açılmış arabalar içinden istediğimiz herhangi biriyle beğendimiz pist veya oyun türünde yarışıyoruz. Oyunda farklı oyun türleri yer alıyor. Bu türler ile belirlenmiş araba sınıfları da bulunuyor. Bu modlar arasında zaman yarışları, drift ve sprint yarışları mevcut. Özellikle 24 saat zaman yarışlarında gündüz başladığımız yarış ertesi sabahın ilk ışıklarına kadar sürüyor.
Oyun kariyer modunda 24 saatlik uzun zaman dilimini 24 dakika içinde oynamaktayız. Dayanabilirsek bunu gerçekten 24 saat olarak da yapabilme şansımız var.


Oyunda 43 tane araç ve 15 tane farklı pist bulunuyor. Oyunda yer alan araçlar arasında BMW ve Ford gibi ünlü araba modelleri bulunuyor. Spor arabalar dışında GP2 ve F1000 araçları bulunuyor. Oyunda bulunan 15 tane pistin içinde İstanbul Park’ta yer alıyor. Pistlerin ayrıca oyunda farklı versiyonları da bulunuyor. Mesela oyunda yer alan Nurnberg pisti için üç tane farklı pist bulunuyor.
Oyunda yarışlar esnasında ayrıca özel bir replay modu da bulunuyor. Kaza ya da hata yaptığınız anlarda 15 saniye geriye alarak kaldığınız yerden devam edebiliyorsunuz. Bu hakkın sınırsız olmadığını da belirtmek isterim. Doğru zamana dönmeyi başarırsanız aynı kazaları yaşamadan oyuna devam edebilirsiniz. Multiplayer modda ise bu özelliği doğal olarak kullanamıyoruz.
Oyun Colin Mcrea Dirty ile aynı olan Neon grafik motorunu kullanıyor. Neon grafik motoru Dirty’e göre daha fazla geliştirilmiş olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle pistlerin oldukça gerçekçi detaylarla hazırlandığını görüyoruz. Oyunda arabalar da görsel olarak başarı ile hazırlanmış. Arabaların kokpit açıları da oldukça iyi. Kokpit kamerasındayken vites değiştirmeniz, gaza basmanız veya frene basmanız gibi hoş detayları da rahatlıkla görebiliyoruz. Oyunun akıcılığı ve çevrenin uyumuyla hız hissini fazlasıyla yaşadığımızı söyleyebiliriz. Hız hissinin bu kadar iyi yansıtılması oyundan alacağınız tadı da artırıyor. Grid’de oldukça başarılı bir hasar modellemesiyle karşılaşıyoruz. Son sürat giderken çarptığımız lastik bariyerlerin dağılmasına şahit olabiliyoruz. Arabaların deformasyonu da oldukça başarılı olmuş. 3 tur atmamız gereken bir pistte ilk turda meydana gelen kazaların parçalarının hala yerde durması ve etkileşim halinde olması da gerçekçilik adına oyuna artı değer kazandıran bir unsur oluyor. Hasar sadece arabaların dış kısımlarında değil içerdeki parçalarada yansıyor. Arabaların camları, göstergeleri ve dikiz aynaları da çarpmanın şiddetine göre kullanılamaz hale gelebiliyor.


Oyunda araçların sesleri başarılı bir şekilde yansıtılmış. Kaza yaptığınız anlarda arabalardan gelen seslerde gerçekçi bir bütünlük sağlıyor. Menü müzikleride oyunun yapısına uygun bir şekilde seçilmiş.
Oyun arcade tabanlı olarak hazırlanmış olsa da ayarlarda yardımcı unsurların bazılarını kapatarak az da olsa oyuna simulasyon özelliği kazandırabiliyoruz. Oyunda keskin virajları dönerken el frenini fazlasıyla kullanmanız gerekiyor. Oyunda yer alan hasar modellemesi sayesinde yarışlarda gerçekçi tepkilerle karşılaşıyoruz. Arkanızdan vuran araçlar kontrolünüzü kaybedip savrulmanıza neden olabiliyor. Ayrıca büyük hasarlı kazalar yaptığınızda hız göstergesinin hemen yanında yer alan ufak simgeler arabanızın genel aksağanında meydana gelen hasar oranını gösteriyor. Direksiyon logosuna gelen bir hasar da direksiyon kontrolü zorlaşırken lastikleri gösteren göstergelere gelecek bir hasar da arabanın genel kontrolünün güçleşmesine neden oluyor. Oyunda yarışlar oldukça zorlu geçiyor. Yapay zeka önünüze geçmek için elinden geleni yapıyor. Bazen buna sportmenlik dışı da sayabileceğimiz arkadan arabanın dengesini bozabilecek ufak dokunuşlarda da bulunuyor. Keskin virajlara girerken kontrollü girmeniz oldukça önemli. Yaptığımız hataları ve kazaları replay moduyla geri alabiliyor olmamız bu hataları telefi etmemizi sağlayabiliyor. Oyunun tek kişilik modu da doyurucu bir içeriğe sahip. Grid, genel olarak sokak yarışlarını barındırsa da aslında sadece sokak yarışlarından ibaret değil. Grid, oynanabilirlik olarak ilk başta zorlasa da oyunun kontrol sistemine alıştıkça size oldukça keyifli yarışlar sunacaktır.

NHL 09


Yapımcı : EA Games
Dağıtıcı : EA Games
Çıkış Tarihi : 24 Ekim 2008

Bildiğiniz üzere –yada bilmediğiniz- buz hokeyi bizim için pek tanıdık olmayan yabancı bir spor. En fazla olimpiyatlarda karşımıza çakan buz hokeyi genellikle Kanada, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, İsveç, Finlandiya gibi genellikle uzun aylar boyunca kış mevsimini yaşayan ülkelerde yaygın bir spor. Kimsede bunun farklı olmasını bekleyemezdi zaten. Kısmen de olsa bir Akdeniz ülkesi olduğumuzu düşünürsek, buz hokeyinin bize uzak görünmesi yada futbol kadar yakın olmaması çok normaldir. Bütün bunları düşünürken internette yaptığım bir araştırma sonrası, ülkemizde de buz hokeyinin oynandığını bir federasyonun olduğunu (TBHF) ve maçların yapıldığı liglerin olduğunu öğrendiğimde çok şaşırdım. Evet bir federasyon vardı belki ama tanınmışlık “rugby” kadar azdı.
Genel olarak buz hokeyi: buz üzerinde beşer kişilik oyuncular tarafından oynanan, pak’ı rakip kalesine sokup sayı kazanmak üzere oynan bir oyun tabi oyununda kendi içerisinde belli bazı kuralları var.
İncelemesini okuyacağınız oyun NHL 09. Bilmeyenler için NHL National Hockey League kısaltılmış hali ve birleşik devletlerde buz hokeyinin en elit oyuncularının ve en vitrin takımlarının yer aldığı lig. NBA’de olduğu gibi iki konferansa bölünmüş durumda ve her konferansta 15 takım yer alıyor. Ayrıca NHL ile ilgili olanlar Stanley Cup’ın ne kadar önemli ve prestijli bir kupa olduğunu bilir. Bunu futboldaki şampiyonlar ligi kupası gibi düşünebilirsiniz.NHL dünyadaki en iyi buz hokeyi oyuncularının buluşma yeri olunca bize de NHL’in her yıl çıkan geleneksel olan oyununu bu yılda oynamak düşüyor. 2000 yılından beri oynadığım NHL serisinde nedense hala o ilk oyunu unutamadığımı vurgulamam gerek.Kavgalar çekişmeli maçlar çözmeye çalıştığım kurallar taktikler hepsi güzel bir anı defterindeki hatıralar gibi gözümün önüne geliyor.

NHL 09’da öncelikle ne açılış ekranı ne ana menüsü en ara birimleri dikkatimi çekiyor. Hoparlörden gelen bir müzikler öylesine hoşuma gidiyor ki daha oyuna girer girmez oyunun bütün soundtracklarını indiriyorum bilgisayarıma hepside önceden dinlediğim grupların en güzel parçalarından oluşmuş çok güzel şarkılar. Oyunun menüleri arasında ayar yaparken yada taktiklerle uğraşırken bu müzikleri sıklıkla duyuyorsunuz ve ben kendi adıma çok beğendiğimi söylemek istiyorum.Oyun son senelerdeki gibi düz ve sıkıcı menü sistemine sahip yazı fontları olsun görsellik olsun insana tekdüze geliyor ve buralarda zaman geçirmek istemiyorsunuz müziklerde olmasa bir dakika duracağımı sanmam dedirtiyor insana.Menü sistemin geçen senekinden pek farklı değil.Play now, Games Modes, Rosters, Creation zone, Rules and Options, Credits, play Online ana menüde karşımıza çıkan seçenekler.
Bunlardan game modes’a ayrı bir başlık açmak gerekiyor. Oyunun bel kemiğini oluşturan kısım burası çünkü. Eğer oyunu sevdiyseniz ve kuralları sizi sıkmadıysa bu kısımda bolca vakit geçireceğiniz garanti ederim. Bu kısımda önce bazı yeni bölümler mevcut örneğin artık EA’nın her spor oyununa monte etmeye başladığı Be a Pro modu gibi. Tek bir oyunucuyu kontrol ettiğimiz bu kısım uzun vadede sıkıcı olabiliyor. Season kısmında ise isterseniz NHL’de buz hokeyi tadına doğabiliyorsunuz isterseniz diğer bazı liglerde oynama şansınız var Rusya ligide yeni eklenmiş durumda. Burada ayrıca DYNasty mode ve world tournament var ki bu dünya turnuvası gerçekten keyifli olmuş en az bir kez oynamanızı öneririm.
Ana menüdeki Creation Zone’dan Player editor, Create Player ve create team gibi seçeneklerle de uğraşmanız size kalmış estetik cerrahiye merakınız varsa buyurun içeri. Yazının başlarında bahsettiğimi müzikleri isterseniz Rules and options’dan Jukebox kısmında detaylı bir şekilde dinleyebilirsiniz. Kuşkusuz EA nın en güzel tarafı da bu Her türlü lisans itina ile alınır. Play online kısmında ise sizin gibi pak düşkünleriyle kapışabileceğiniz online bir modda mevcut.
Oyuna başlamadan önce oyunda eğer yeni iseniz kesinlikle zorluk seviyesini düşürmenizi öneririm ki oyunda sayı yapmak gerçekten çok zorlaşmış yani epeyce ter dökebilirsiniz. Bunun yanında ayarlardan bazı kuralları da opsiyonel olarak değiştirme şansınız var. Bence hepsini açık bırakın ki kurallarına göre oynayarak hem buz hokeyini öğrenin hem de işin tadını çıkarın.

Buz hokeyi maçlarında bir şov havası azda olsa mevcut. Üç periyottan oluşan maçlarda bazen öyle kendinizi kaptırdığınız oluyor ki çıkan kavgalarda klavyeyi veya gamepad’i parçalayacak hale gelmiş bulabiliyorsunuz kendinizi.NHL oyunlarındaki grafikler her zaman üst düzey olmuştur buzun yansıması oyuncu modellemeleri her biri farklı olan seyirciler ışık oyunları hepsi gerçekten bu sende olduğu gibi çok iyi yapılmış. Burada ayrıca seyircilerin tek tek ve bildiğimiz karton moddan kurtulmaları olaya daha motive olmamızı sağlıyor. Piste çıkarken bu taraftarların birbirinden bağımsız hareket etmeleri ver hepsiyle ayrı ayrı uğraşılmış olmalarını görmek içimizi ısıtıyor.-en azında bende böyle oluyor-.Oyununun oynanabilirliği ilk kez oynayanlar için zor gelebilir am alıştıktan sonra son derece rahat bir oynayış sunuyor. Her hangi bir futbol oyunu oynadıysanız bu oyundaki çoğu vuruşu ve paslaşmayı da bir süre sonra rahatça yapabiliyorsunuz. Anca gol atmak ve savunmak yapmak bazen insanı yorabiliyor savunma bir şekilde yapılıyor ancak gol atmak özellikle güçlü rakipler karşısında insanın saçlarını tel tel dökülmesine neden olabiliyor
Spikerlerimiz ise oyundaki bir başka beğendiğim özellik; güzel bir şuttan sonra tok bir seste shot demesi bile yetiyor. Oyunda gaza gelmeniz için bir başka güzellik olarak spikerimizin anlatışını ve duruma göre heyecanlanmasını gösterebiliriz. Buzun üzerindeki kaydığımızdaki sesler faullerde çıkan kavgalar yada yedek kulübesindeki arkadaşlarımızın bazen oyuna yansıyan sesleri oyuna ayrı bir güzellik katıyor.
Genel olarak buz hokeyi ile ilgiliyseniz yada her türlü spor oyununu oynarım ben diyorsanız NHL 09 u denemelisiniz çok fazla bir yenilik beklemek bu tarz seri oyunlarından hendek atlatmaya benzeyeceği için alıp keyifli birkaç sezon ve yeni mod denemek açısından güzel olabilir. Ama fazlasını beklemeyin. EA NHL oyunlarında henüz bir devrim yapmadı.

NBA 2 K9


Yapımcı : 2K Sports
Yayıncı : 2K Games
Çıkış Tarihi : 20 Ekim 2008

2005’den bu yana içerisinde hiçbir yenilik taşımayan ve sürekli geriye doğru giden NBA Live serisini oynamaya o kadar zorlanmıştık ki, iyi bir şeyler duyduğumuzda inanmakta güçlük çekiyorduk. Evet biz PC oyuncuları olarak basketbol oyunu anlamında uzun yıllardır sıkıntı bir dönem geçiriyorduk. EA’nin başarısız oyununa katlanmanın güç olduğunu bildiğimiz için kaç zamandır birçok konuda başarılara imza atan 2K Stüdyolarından popüler basketbol serisi olan “NBA 2K9”u PC için de geliştirmesi tek dileğimizken, hayaller bir anda gerçeğe dönüşmüştü. Birçok haber kaynağında müjdeli haberi gördüğümde garip duygular hissettim. Karnımda hafif bir acı ve boğazımda düğümlenen kelimeler… Sanırım bir PC oyuncusu olarak “NBA 2K9 oynamak arzusuna âşıktım”. Saçmaladığımın farkındayım ama inanın durum benim açımdan tam da böyleydi. Şoku atlattığımdaysa her şey çok daha güzeldi. Hayaller her zamankinden daha beyaz ve gerçekçiydi. Ve gelmişti… İşte efsane basketbol oyunu PC’deydi. Bu tarihi asla unutmayacağım; 20 Ekim 2008…

NBA 2K9’u PC’nize kurmadan önce sistem özelliklerinizi bir kez yoklayın derim. Zira 2K9, EA’nin NBA Live serisi gibi düşük sistemlerde çalışmıyor. Aksine yeni neslin gerektirdiği sistemleri istiyor. Oyunu denediğim sistem özellikleri olan AMD Athlon 64 X2 4600+ 2.41GHz işlemci, 2GB 800 MHz hızında Ram ve Ati X1650pro 512 MB 128 bit hızındaki ekran kartıyla 1280*1024 piksel çözünürlükte tüm ayarlar açık halde akıcı ve rahat bir oynanabilirlikle karşılaştım. Sizde oyunu yüklemeden önce oynadığım sistemi baz alarak kendi sisteminize uygunluğunu test edebilirsiniz. NBA 2K9’un kısa süreli kurulumundan sonra nihayet oynayabilirsiniz. Oyunu açtığımızda tanıtıcı reklamlardan sonra etkileyici bir NBA maç videosu karşımıza çıkıyor. Videodan sonra oyunun ilk ara yüzüyle karşılaşıyoruz. Karşımıza çıkan ekranda ilk olarak hızlı maç seçeneği çıkıyor. Menü oldukça hoş ve etkileyici efektlerden oluşmuş. Hızlı maç seçeneği oyuna tam anlamıyla başlamadan önce alıştırma yapmak için ideal. Ancak maç öncesinde kontrolleri ayarlamanız gerekiyor. Zira kontroller oldukça karmaşık bir yapıya sahip. Menü üzerinden ayarlar sekmesine tıklayarak Kontroller seçeneğinden gerekli düzenlemeleri yapabilirsiniz. Ama ben yine de bu oyunun Gamepad ile oynanmasından yanayım. En azından iyi bir başarı elde etmek için. Seçimi ve düzenlemeleri tamamladıktan sonra oyuna başlayabilirsiniz. Hızlı maç seçeneğine döndükten sonra istediğiniz bir takımı seçip, gerekli taktiksel düzenlemeleri tamamlayarak oyuna başlıyoruz. Oyunu açtığımızda karşımıza NBA 2K9’un gelişmiş grafikleri çıkıyor. İlk gözümüze çarpan detaysız hazırlanan taraftarların yeni oyunla birlikte daha gerçekçi durdukları. İlk olarak surat tasarımlarının farklı oluşu, daha sonraysa yüz tasarımlarındaki gerçekçilik gözümüze çarpıyor. Bunun yanı sıra oyun alanının tasarımı gayet gerçekçi olmuş. Özellikle kaplamalar da seçilen renk ve dokular etkileyici nitelikte. Gerek saha yüzeylerinin gerekse oyun alanındaki diğer nesnelerin tasarımları fazlasıyla göz dolduruyor. 3. planda ise gözümüze çarpan oyuncuların yüzlerindeki ve formalarındaki gelişimler oluyor. Bilhassa yüz modellemelerinde büyük ilerleme olmuş. Serinin önceki oyunlarını oynamış olanların da bileceği gibi, oyuncuların yüzlerinde maalesef canlılık yoktu. Özellikle göz tasarımlarında büyük bir boşluk hakimdi. 2K9 ile nihayet bu sorunlar geride bırakılmış. Artık oyuncuların suratları daha gerçekçi. En azından boş boş baktıklarını hissettirmiyorlar. Tabi surat ve göz modellemelerinde gelişme olunca dolaylı yoldan mimikler, olaylara karşı tepkilerde daha gerçekçi olmuş. Örneğin hakeme sinirlenen bir oyuncu, artık surat ifadesiyle tepkisini anlatabiliyor. Bu durumda tabi ki hoş bir gelişme. Son olarak saha içi ışıklandırmaların başarılı olduğunu görüyoruz. Işıklandırma oyunda dengeli bir şekilde hazırlanmış. Zaman zaman ışıktan kaynaklı bazı sorunlar olsa da, genel anlamda ışıklandırma başarılı. NBA 2K9 PC’de beklenenden iyi grafikler verdiği şüphesiz. Geliştirilmiş yüz modellemeleri, başarılı ışıklandırmalar ve detaylı kaplamalar ile NBA 2K9 grafiksel anlamda iyi not almayı sonuna dek hak ediyor.

NBA 2K9’un oynanabilirlik konusunda her zamankinden daha çok yenilik barındırdığı gözle görülür bir nokta. Hızlı maç menüsünden oyuna açtığımızda oyun anlayışı bakımından NBA 2K9’un geliştirildiğini görüyoruz. Rakip oyuncuların artan zorluk seviyesine göre dengeli hazırlanmış oynayışları bizi sevindiriyor. Rakiple mücadele anlarında karşı tarafın takımsal özellikleri ön planda. Yani şöyle ki, herhangi bir takımla mücadele yaparken o takım eğer hücum anlamında iyiyse, gerçekten de hücum anlamında bizleri zorluyor. Eğer defansif anlamda üstünse, başarılı savunma yaparak göz dolduruyor. Genel anlamda oyun içerisinde takımlar başarılı bir taktik çiziyorlar. Paslaşmalara ciddi anlamda önem verildiği gibi, rakibe pozisyon ya da boşluk açtığınızda gözünüzün yaşına bakmayaraktan iyi atışlar yapabiliyor ya da hızlı bir şekilde savunmanızın ortasına dalabiliyorlar. Ya da beklenmedik anda atış ya da pasları sizi saf dışı bırakabiliyor. Tabi ki bunların tümü artan zorluk seviyesine göre belirginleşiyor. Profesyonel zorluk modu oyunu oynamak için en ideali. Zira gerçekten zevk almak için bu mod üzerinde yoğunlaşmanızı tavsiye ederim. Oyunda karşı taraf bu kadar geliştirilmişken sizin oyuncularınızda bundan pay kapmış. Kontrol ettiğiniz oyuncu dışındaki diğer takım arkadaşlarınızı diğer oyuncuları boş bırakmıyor, sürekli blok ve preslerle karşı tarafın paslaşmasına büyük ölçüde engel oluyorlar. Pas almak için öne fırlayan oyuncuları gördüklerinde iyi bir takipçi oldukları gibi zamanlama konusunda da kay değer işler çıkarıyorlar. Aynı şekilde sizin oyuncularınızda pas kazanmak ya da pozisyon yaratmak için ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar. NBA 2K9 oyun anlayışı ve yapay zekasıyla tüm platformlarda başarılı bir çizgi çiziyor. Özellikle yapay zekanın NBA Live serisinde gibi basit olamayışı ve topu alanın sınır tanımadığı bir oyun olmayışıyla kalbimizi büyük ölçüde kazanıyor. Genel anlamda NBA 2K9’un taktiksel oynayış gerektirmesi ve yapay zekanın dengeli düzeyde olması atmosferi büyük ölçüde artırarak enfes bir oyun olmasını

Oyunun menüsünde gözümüze çarpan ilk şey NBA Blacktop seçeneği oluyor. Bu seçenek içerisinde birçok alt mod bulunmakta. Bu modlar arasında yapabilecekleriniz, Smaç yarışları, gruplar halinde çift ve tek pota maçlar, teke tek kapışmalar, üçlük yarışmaları ve Dunk School seçenekleri yapabileceklerimiz arasında. Benim daha çok dikkatimi çeken teke tek kapışmalar oldu ki, eskisine oranla daha çekişmeli ve daha gerçekçi olmuş. Özellikle karşınıza güçlü bir rakip aldığınızda oyun fazlasıyla eğlenceli bir hale geliyor. Üç sayı karşılaşmalarında topun potada sekişi ve top modellemesi gözümden kaçmayanlar arasında. Bunun dışında menüde yer alan artık klasikleşmiş “Oyun Modları” seçeneği içerisinde de ilginizi muhakkak çekecek eğlenceli modlar var. Tabi ki en başta yeni bir sezon oluşturmak ilgimizi çekiyor. Sezonu oluşturduğunuzda seçtiğiniz takımla uzun sezon boyunca oynuyor, taktiksel değişmeler yaparak maçlar kazanıyorsunuz. Bu sezon profesyonel modda oldukça zorlu geçiyor. Ama diğer zorluklara göre daha eğlenceli ve gerçekçi olduğunu söyleyebilirim. NBA 2K9 çeşitli oyun modlarıyla da kendini oynanabilir kılıyor ve gönlümüzü kazanmayı başarıyor.
Oyundaki sesler önceki oyunlara göre pek fazla ilerleme kaydettiğini söyleyemeyeceğim. Ancak taraftar ve oyuncu sesleri eski oyunlara göre daha iyi ve kendini daha az tekrar ediyor. Bunun dışında oyuncuların kendi aralarındaki ve hakemle diyalogları başarılı. Sahada topun yere düşmesi, potaya çarpası gibi durumlar sonucu ortaya çıkan ses kalitesi de kayda değer. Müzikler gayet güzel seçilmiş. Bilhassa menü geçişlerinde çalan müziklerin hoşunuza gideceğini düşünüyorum.

NBA 2K9 yıllardır özlediğimiz basketbol tadını PC’de bizlere sonuna dek yaşatıyor. Hatta beklentilerimin de üstünde olduğunu itiraf edebilirim. Maçlardaki gerçekçilik, gelişmiş saldırı ve savunma teknikleri, çeşitli oyun modları ve hoş müzikleri ile NBA 2K9 hayallerimizin de ötesinde bir başarı yakalıyor. Basketbola ilgili, PC sistem gücüne güvenen her PC oyuncusu gönül rahatlığıyla alıp oynamalı.

Pro Evolution Soccer 2009


Yapımcı :Konami
Yayıncı :Konami
Çıkış Tarihi :17 Ekim 2008


İki sene evvel PES 6 incelememi yazarken Konami artık futbol simülasyonu yapıyor demiştim çok iyi hatırlıyorum. İki sene evvel çok uzak olmamasına rağmen şimdiki geldiğimiz noktada bu “ futbol simülasyonu” terimini erken kullandığımı fark ettim. Konami beni ters köşeye yatırmıştı. İki sene evvel hayran kaldığım o oyuna o övgüleri yağdırdıktan sonra PES 2009’da geçirdiğim saatleri nasıl anlatacaktım. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir noktadaydım. Ama oyundan zorla çıkarak oyunla ilgili bir şeyler yazmak da zorundaydım.
Pes 2009’u bilgisayarıma kurduğumdan beri masaüstündeki diğer oyunların pabucu çoktan dama atılmıştı. Çünkü geçen seneki PES 2008 faciasından sonra futbol oyunlarına küsmüştüm, Fifa 09’ dan da her sene olduğu gibi gerekli randımanı alamayınca başka türlere başka heyecanlara atmıştım kendimi. Ama bir PES tutkunu olarak bilgisayarımda her sene yeni bir PES oyunu yüklü olurdu. 2008 senesi bu açıdan facia ile sonuçlanmıştı. Şimdi ise Konami geçen seneki hatalarını sanki bu seneki oyununu bu denli muntazam ve güzel hale getirmek için yapmış gibi geldi bana. Geçen sene bir deneme tahtası olmuş kobay oyunda Pes 2008 olmuştu. PES in o hayran kaldığım top kontrolü ve top fiziğindeki oynamalar ölümcül hatalara sebebiyet vermişti. PES’in elindeki en büyük kozu olan top fiziği ve topa vuruşlardaki tokluk hissi kaybolmuştu. Bütün bunlar oyundan süratle soğuyup kısa zamanda oyunu bırakmama sebep olmuştu.

Şimdi geldiğimiz nokta ise bambaşka bir boyut, apayrı bir tat, muhteşem oynanabilirlik bir o kadar güzel grafikler ve yıllardır PES serilerinde görmeye hasret kaldığımız kısmen de olsa lisans sorunlarının aşılmasıydı. Oyunu anlatırken pek çok yerde abartabilirim ama ben bir PES oyuncusuyum ve benim gibi olanlar bilirler ki geçen seneki fiyaskonun ardından oyun hakkında ne kadar mübalağa yapılsa azdır. Çünkü gördüğümüz en iyi PES oyununu oynadığımızdan emin olabilirsiniz. Bu ise su götürmez bir gerçek.
Konami, şapkasını önüne alıp geçen seneki hatalarını, sorunları ve yanlışlıkları nerede yaptığını bütün sene iyi analiz etmiş ve çok can alıcı noktalara gerekli uygulamaları yaparak özlenilen PES oyununa son noktayı koymuş. Oyunu açar açmaz ilk karşılaştığınızda bu değişime şahit oluyorsunuz. Bildiğimiz PES menü sisteminden farklı bir menü sistemi ve görseli mevcut. Gerek arka plan olsun gerek ana menüdeki soundtracklar çok canlı ve gaza getirici olmuş. Oyuna daha ana menüsünde bir renk, bir tat gelmiş denilebilir. Oyunda bildiğimiz PES modlarından farklı olarak birkaç değişiklik göze çarpmakta bunlardan en tepedeki ve en dikkat çekici olan ise UEFA CHAMPIONS LEAGUE. Yazının başında da belirttiğim gibi Konami bu sene paraya kıymış ve lisans işine el atmış. Şampiyonlar Ligi’de bu bağlamda bize hediye edilen çok zevkli çok keyifli ve bir o kadar zorlu bir mod olarak karşımıza çıkıyor. Bu moda girmeden önce her sene olduğu gibi ben Exhibition seçeneğine yönelip İngiltere – Türkiye maçında ter döktüm. İlk başta söylediğim menü sistemini değişmiş olması oyunun tamamı için geçerli her yerde bu farklılığı ve buram buram yeniyim ben diye bağıran değişiklikleri görebiliyoruz. PES serisi kabuk değiştirmiş resmen, çokta güzel olmuş. Hızla taktiğim ayarlayıp oyuna dalıyorum. En başında masa üstündeyken Setting’den ayarları yaparken Quality kısmının Low’da olduğunu hatırlayıp her şeyi kapatıp bunu mediuma getiriyorum çünkü biliyorum ki en düşük seviye grafik ayarlarında mahrum kalabilirim. Bu kötü fikirden birkaç click darbesiyle uzaklaşıp tekrar başlayamadığım maçıma dönüyorum. Forma ve stat seçimi falan derken oyuna giriyorum. Oyuncuların isimleri birebir gerçek takımlarındaki gibi aynı ve güncel kadrolar. Bu güncelliği oynadığım pek çok maçta fark ettim. Yani kadrolar birebir gerçek hayattaki takımlarla uyuşuyor gerçekçilik için iyi bir puan olarak gözüme çarpıyor. Gerçekçilik için tek gözüme çarpan bu değil elbette. Oyuna girdiğinizde grafiklerin güzelliğine hayran aklıyorsunuz. Oyuncuların modellemelerini statta ki ışık oyunlarının o dandik karton seyircilerin bile güzel bir tarafı gözüme çarpıyor. Oyuncuların muhteşem grafik modellemelerine geçmeden önce statlara hayran kaldığımı söylemek istiyorum. Her kamera açısında değişik yerlerden incelediğimde her stadın gerçekten çok güzel ve orantılı olarak modellendiğini her hangi bir kamera açısında da bir saçmalama olmadan bunları gözlemleyebildim. Her stadın kendine özgü çim yapısı ve havası var. Yani San Siro’da sahanın yarısına güneş vurabilirken başka bir stat da tamamen farklı bir görüntüyle karşılaşabiliyorsunuz.17 adet stat oyunda mevcut ve Konami stadı hariç hepsi aslına uygun modellenmiş. Bahsettiğim ışık oyunlarında oyun içersinde mutlaka ilginizi çekecektir. Tabi ki ayarları biraz arttırmak koşuluyla. Oyuncuların modellemelerine gelecek olursak gerçekten bu sene Konami kendini aşmış denilebilir. Bazı istisnalar olsa bile oyuncular aslına uygun yapılmış. Türk milli takımında nerdeyse herkes orijinalinin aynısı Emre biraz boy atmış gibi ama onun dışında pek bir gariplik yok. Formalar ayakkabılar dizlikler kramponlarda yine tam tadında ve kaplamalar hiçbir yerde açık vermiyor. PES bu sene grafik açsından FIFA’ya en çok yaklaştığı yıl olarak karşımıza çıkıyor. Üstüne birde o efsanevi oynanabilirlik eklenince başından kalkılmayan bir oyun oluveriyor.

Oyun dinamikleri geçen senelerden farklı değil ama bu sene biraz daha oturmuş ve daha güzel olmuş denilebilir. Oyunun hızı bir nebze yavaşlamış ve buda gerçekçiliğe doğru güzel bir adım olarak göze çarpıyor. Futbolcu animasyonları geçen senelerdekilere benzese de yeni birkaç animasyona rastlamakta mümkün. Tartışmalı pozisyonlarda ise oyucular saç baş yoluyor bizler için keyifli ve eğlenceli görüntüler oluşturuyor. Oyunun dinamikleri geçen seneler ki gibi aynı fakat bir şey gözden kaçmıyor; oyun gerçekten zorlaşmış ve yapay zekası üst seviye olmuş. Şöyle ki artık yıldız bile olsa bir oyucuyla uzun süre gidip herkesi devire devire çalımlar atıp gol atmak imkansız gibi bir şey. Aynı şekilde rakipleriniz daha fazla ayağa pas ve boş alan kaçma taktiği uyguluyorlar. Özellikle defansınızdaki kanat oyuncularıyla atağa kalktığınızda topu kaptırırsanız rakip forvet oyuncusu buralara çok güzel sarkıyor ve topla buluştuğunda gerçekten çok tehlikeli kontralar yiyebiliyorsunuz. Aynı şekilde ikili mücadelelerde top çalmak zorlaşmış ve rakip yatarak topu sizden eskiye oranla çok rahat alabiliyor. Aynı şeyi sizde doğru zamanlama ile yapabilirisiniz ama en ufak bir zamanlama hatası size sarı kart olarak geliyor. Hakemler bu kaymalara karşı sarı kartlarını hiç esirgemiyor. Kırmızı kartlar genellikle gole giden adamı devirirseniz çıkıyor onun dışında ve ikinci sarı dışında ender olarak kırımızı kart ile cezalandırılıyorsunuz.
Oyunda gol atmak oyunun zorlaşmasında en önemli faktörlerden biri.Bol gollü maçları unutun! Hele ki bir takıma fark atmak özellikle bu takım büyük liglerin başını çeken takımları ise çok zor. Öne geçtiğiniz maçlarda mutlaka üzerinizde baskı kurup sizi hataya zorluyorlar ve bir şekil de sonuca ulaşıyorlar daha güçsüz takımlar içinde bu geçerli ama onların golü bulması biraz daha zor oluyor ve o arada kontra ataklardan golü bulabilirseniz işiniz bayağı kolaylaşıyor. Oyundaki taktik planınız normalde PES serilerinde oyuna yöne veren temel etmendi bu durum bu oyunda daha belirli oluyor. Her durma göre bir taktiğiniz olmalı yoksa büyük takımlar karşısında tel tel dökülebilirsiniz. Bütün bu oynayışla ilgili zorluklardan bahsederken sakın gözünüzü korkutup PES 2009’un aşırı zor bir oyun olduğu gelemesin aklınıza. Bu söylediklerim Top Player için geçerli ve emin olun en zevkli maçlar en zor seviyede oluyor ve attığınız goller size gerçekten büyük haz veriyor.Oyundaki diğer bir can alıcı nokta ise kaleciler. Kaleciler PES 2009 un adına yakışır şekilde davranıyorlar ve ara pasıyla fazla meşgul olmazsanız azami görevlerini yerine getiriyorlar. Çok kritik hataları olmuyor ama kaleciyi çıkarıp rakip oyuncunun açıyı kapatmak isterseniz kalecinin her türlü saçmalamasına katlanıyorsunuz ki buda gayet normal. Onun dışında kelcilerden yana pek bir problem çekeceğinizi düşünmüyorum

UEFA CHAMPIONS LEAGUE daha önce belirttiğim üzere bize bir lütuf. Gerçekten bir oyunun şampiyonlar ligini bu derece güzel empoze edilebileceğini düşünemezdim. Sanki evimin salonunda tv’nin karşısında Salı yada Çarşamba gün 21.45deki şampiyonlar ligi maçını izleri gibiyim. Her şey gerçeğiyle birebir aynı her detay düşünülmüş ve oyuna da son derece güzel monte edilmiş. Hele ki bu moda başlarken çalan o meşhur Şampiyonlar müziği her şeye bedel. Oyun içinde ara videolar gerçek oyuncuların kısa videoları çok güzel yedirilmiş mutlaka bu moda girip bir kez kupayı kaldırın derim. Tabi ki dünyanın en iyi kulüp takımlarını devirebilirseniz.
Oyundaki modlardan yeni olarak gözümüze BECOME A LEGEND çarpıyor. Bu biraz FIFA daki Bea Pro moduna benzese de kesinlikle uzun saatlerinizi geçireceğiniz çok keyifli ve çok güzel bir mod. Adından da anlaşılacağı üzere bir efsanenin doğuşuna yada doğmayışına yöne veriyoruz parmaklarımızla. Bu moda girdiğinizde sıfırdan bir oyucuyu her şeyiyle yapmaya başlıyoruz. Saçından baskın ayağına sakatlanma durumundan tozluğunun uzunluğuna kadar her şeyini belirleyip sıfırdan futbol kariyerimize başlıyoruz. Bu moda sadece kendi oluşturduğumuz futbolcuya yön verebiliyoruz maç içersinde bu yönden biraz sıkıcı gibi görünse kendini göstermek için heryere koşuşturmak ve takımımızın galibiyetinde önemli bir yere sahip olmak çok eğlenceli olmuş. Bu modun ilk başlarında ilk transfer olduğunuz takımda bir sürü antrenman maçı yapmalısınız. Ancak belli bir seviyeye ve yeterliliğe ulaşırsanız yedeklere alınıyorsunuz ve hocanız sizi takıma alırsa maça çıkabiliyorsunuz yani sıfırdan bir futbolcu oluyorsunuz. Taktiğe yada herhangibi yöneticilik işine soyunamıyorsunuz.Kendinizde oynamaya başladıktan sonra görüyorsunuz ki bağımlılık yapıcı bir etkisi var master league kadar sizi oyalayacak bir kısım.
Bunun dışında geri kalan menüler diğer PES serilerinde bildiğimiz kısımlar, bunlarda bir değişiklik yok işlevsel olarak;görsel olarak bahsettiğim gibi daha canlı ve dinamik menüler arasında dolaşmak çok daha güzel.

Oyundaki müziklerde eskiye oranla son derece gaza getirici ve sizi teşvik edici parçalar var. Bunları internette küçük bir araştırma yaparak edinebilirsiniz yada benim gibi menüler arsında duruşlarınızı uzatarak müzikleri dinlemeyi tercih edebilirsiniz. 60 a yakın soundtrackla PES 2009 önceki serilere oranla bu işe bu sene ne kadar önem verdiği gösteriyor.
Seslere gelecek olursak oyun içi sesler bazen sapıtsa da genelde tatminkar görünüyor. Çok iyi değil belki ama eksikliği hissedilir boyutta değil. Topa vuruştaki sesler direkten dönen topların sesi yada taraftar sesleri hepsi tam kıvamında . Kenarlardan bağıran teknik heyetin sesi de güzel bir ayrıntı olmuş.
PES 2009 her futbol severin dahası spor severin mutlaka oynaması gereken dört dörtlük bir oyun. Oyun gerek grafikleri gerek lisansında kendi aşmasıyla (Almanya ligi hariç hala yok) özlenilen kendinden beklenileni tam manasıyla veren bir yapım olmuş. Gerçek top fiziğini görmek istiyor ve keyifli modların da saatlerinizi hatta günlerinizi nasıl su gibi geçeceğini anlamak istiyorsanız bu oyunu kesinlikle oynamalısınız. Çünkü Konami görmüş olduğumuz en iyi futbol oyunun yaptı ve bize oynamak kaldı.