3 Mart 2009 Salı

Football Manager 2009



Yapımcı : SEGA
Yayıncı : SEGA
Çıkış Tarihi : Kasım 2008


Çocukken televizyonda bir maç izlediğimde her zaman teknik direktörün takıma ne kadar yararlı olduğunu görürdüm ve babama “Baba teknik direktör nasıl olurum” diye sorardım. Aldığım cevap “Niye teknik direktör olucaksın, futbolcu olsana.” olurdu ama ben hayal kurmaya devam ederdim.Büyüdüm, geliştim. Olgunlaştım. TrGamer’da yazar oldum. Tam ümidi kesmişken birde ne göreyim Football Manager! Gerçekte olamadım bari sanal ortamda menejer olayım dedim içimden ve evet oldum artık ben Fenerbahçe’yi yöneten bir menejerim!
Upgrading..
Football Manager bizi her sene yaptığı yeniliklerle sevindirmeye devam ediyor. Her sene FM duyurulduğu zaman içimden “Acaba bu sene nasıl bir yenilik gelicek?” diye bir soru geçiyor…
Bu senede yapımcılar 3D grafik motorunu duyurunca biranda paniğe kapıldım.Bilindiği gibi grafiklerin değişiminde çoğu oyun hayal kırıklığı yaratıyor ve Football Manager gibi bir simulasyon oyununun böyle bir hataya kurban gitmesini düşünemiyordum bile! SI Games güvendiğim oyun firmalarının başlarında gelmekte bu nedenle böyle bir projenin beni hayal kırıklığına uğratmayacağını tahmin ediyordum.Sonunda Football Manager 2009 çıktı ve merak edilen 3D kamera özelliği çok tartışıldı.Tartışılmalıydı zaten!
Loading..
Football Manager serisini önceden oynadıysanız oynanış olarak hiçbir zorluk çekmeyeceksiniz. Menüler Football Manager’in her oyununda olduğu gibi klasik tasarlanmış. Önceki serileri oynamayan arkadaşlar için açıklayayım. Solda menümüz, yukarda kısayollarımız var. Menü herzamanki gibi kolay erişilebilir ve pratik. Football Manager 2009 bize tamı tamına 51 tane seçilebilir lig sunuyor! Bu liglerde tabiki Türkiye ligide mevcut. SI Games her ligi lisanslı olarak almasa bile takım ve futbolcu isimleri tamamen gerçek.
Oyuna başlarken bizden bir menejer yaratmamızı istiyor, bu menejerin yaşından uyruğuna kadar herşeyini biz seçiyoruz! İstersek menejerimize bir profil resmi seçiyoruz. Oyuna büyük bir takımda başlarsak bizden beklentileride bir o kadar büyük oluyor. Örneğin Türkiye liginde Kocaelispor ile başlarsak bizden sezonu ilk onun içinde tamamlamamızı istiyor. Fakat Fenerbahçe,Galatasaray,Beşiktaş gibi takımları seçersek bizden beklentileri ya şampiyonluk yada en az ilk üç oluyor… Oyuna büyük bir takımda başlarsak yönetim, medya ve taraftar bize güvenmiyor ve en ufak bir hatamızda kovulma noktasına kadar geliyoruz. Oyunda iki, üç sezon oynadıktan sonra başarılı olursak medyanın, yönetimin ve taraftarın bize güveni artıyor, prestijimiz artıyor ve taraftarlar tarafından sevilen bir menejer oluyoruz! Unutmadan ekleyeyim dilersek oyuna işsiz bir menejer olarakta başlayabiliriz ve bize tekliflerin gelmesini bekleyebiliriz…

sezon takımımız bize bir transfer bütçesi sunuyor. Bu transfer bütçesi başarılarımıza & başarısızlıklarımıza göre küçülüyor ve büyüyor. Transfer bütçemizi ismindende anlaşıldığı gibi transfere kullanıyoruz. Oyunda bizden sürekli beklentiler oluyor bu beklentileri karşılayamazsak bırakın transfer bütçesinin genişlemesini kovulmamız an meselesi oluyor. Oyundaki yönetimler farklılık gösterebiliyor. Örneğin bazı sabırlı yönetimler siz ültimatom verseniz bile sorunsuz isteğinizi gerçekleştiriyorlar fakat bazıları isterseniz takımı beş sene üst üste şampiyon yapmış olsanız bile ültimatomunuzu reddediyor ve sizi kovuyor…
Sezon açılmadan önce bizden kendi sahamızın çim boyutu, futbolcu forma numaraları ve başarı primleri isteniyor. Bunları dilediğimiz gibi seçebiliyoruz. Bazı oyuncular forma numaralarını özel istiyorlar örneğin Roberto Carlos bizden 3 numaralı formayı istiyor ve vermez isek morali düşebiliyor.
Oyunda antremanlar büyük önem taşıyor. Antremanımızı iyi ayarlayabilirsek takımımıza çok büyük faydası oluyor. Taktiklerimizide takımımıza göre ayarlamalıyız. Örneğin sağ kanadı yavaş bir takımımız varsa sol kanada daha çok ağırlık vermeliyiz ve sağ kanat için hemen transfer çabalarına girişmeliyiz.
Football Manager turn based bir şekilde ilerliyor ve zaman zaman kendini tekrarlayabiliyor. Örneğin basın toplantıları bir, iki, üç derken hep aynı soruların karşımıza çıkması ile bizi sıkabiliyor. Açıkçası ben birkaç basın toplantısına girdikten sonra diğer basın toplantılarının hepsine asistanımı göndermeyi tercih ettim. Aslında asistanı göndermek bir kaçış değil çünkü basın toplantıları ne kadar sıkıcı olsada medya ile olan ilişkimizi belirliyor.
Takımımızdaki oyunculara her sezon teklif yağıyor. Aynı zamanda asistanlarımızda bizim için genç yetenekler aramaya devam ediyor. Asistanlarımız her zaman doğru tercihler yapamıyor ve kötü transferler yapmamıza sebebiyet olabiliyor bu yüzden size transfer yapmadan önce dikkatli düşünmenizi öneriyorum…
Para herşey demek değildir!
Oyunda transfer sadece satın almayla sınırlı kalmıyor. İstersek oyuncu kiralayabiliyoruz veya takas sistemini kullanabiliyoruz. Oyuncuları takas ederken ekstra madde ekliyebiliyoruz.Bu sayede hem para hemde istediğimiz oyuncuya sahip oluyoruz! Durun, hemen sevinmeyin. Oyunda para herşey demek değil, örneğin Kocaelispor’u yönetiyorsunuz ve 45 milyon dolar bütçeniz var (öhm?). Henry’nin oyundaki değeri 30 Milyon dolar olmasına rağmen 45 milyon dolar teklif bile sunsanız kabul etmiyor ve “Kocaelispora gidemem kariyerimi kötü etkileyeceğini düşünüyorum” gibi bir açıklamada bulunuyor. Bunun için tek bir çözüm var oda takımımızı güçlendirmek. Nasıl mı? Tabiki kupalar kazanarak, şampiyonluklar alarak!
Downgrading..
Merakla beklenen 3D Kameraya deyinicek olursak.Grafik beklemeyin diyorum. Ne kadar zevkli ve akıcı olsada bir o kadarda felaket bir grafiklere sahip bu 3D kamera. Bana Sega’da oynadığım Fifa 99′u hatırlattıki orada bile stadyum daha bir canlıydı. 2D Grafik kamerasını menejerlik oyunlarına ilk taşıyan CM4′tü. 3D Grafik kamerasınıda FM09 getiriyor. 3D kamera güzelleştirilmiş 2D gibi bir görüntü sunuyor! Animasyondan eser olmiyan bu kamerada neredeyse tek animasyon koşmak! Umarız Football Manager 2010′da bu tip sorunları giderirler. 3D grafikler oyunda tam bir grafik kirliliği oluşturuyor ve işin en acı tarafı loading sürelerini büyük ölçüde uzatıyor. Hemen Football Manageride kaybettik diye telaşa girmeyelim. Biraz zalim davranmış olabilirim sonuçta 3D kamera hala geliştirilen bir sistem.

şuan için oldukça fazla buga (oyun hatası) sahip. Bunların en başında kaleciler geliyor. Kaleci orta saha oyuncularından fazla asist yapıyor!? Attığım gollerin büyük bir çoğu kaleci sayesinde gerçekleşiyor! Birde eklemeden geçemeyeceğim sinir hastalığınız varsa lütfen oynamayın. Takımınız hiç mücadelesiz ve saf bir şekilde yenilirken müdahale edememek gerçekten çok sinir bozucu olabiliyor! FM09′da gelen yeni bir özellik ise futbolcuların koşucakları & hareket edicekleri yerleri daraltmışlar ve bir defans oyuncusunu artık en fazla ortasahanın gerisine kadar çıkartabiliyoruz. Aslında bakarsanız bu taktiklerimizi büyük ölçüde kısıtlıyor ve neden böyle bir iş yaptıklarını anlamış değilim…
Seslere değinicek olursak, FM serisinin en büyük eksiği diyebiliriz. Tezahüratmı yoksa kıyamet çığlıklarımı anlamak gerçekten güç. Spiker denemiyorlar bari yenilikler eklesinler. Seslerdeki tek yenilik bando takımının kaldırılması! FM oynuyorsanız önerim arkaplanda bir müzik açın ve öyle oynayın! Zaten duymamız gereken bir ses malesef ki yok…
Closing..
Son söze gelirsek 3D kamerasıyla hayal kırıklığına uğratmasına ve seslerininde bir o kadar berbat olmasına rağmen simulasyon severlerin her halükarda bağımlı olabileceği bir yapım ve sinir hastalığı olmiyan herkese tavsiye edebileceğim bir oyun! Football Manager 2009′a Steam üzerinden 29.99$ gibi bir fiyata sahip olabilirsiniz.

NBA Live 09


Yapımcı : EA Sports
Yayımcı : Electronic Arts
Platform : XBOX 360


Ne güzel günlerdi. Nba 2k9 incelemesini yapmış ve genel olarak övsem de tam istediğim tadı alamadığımı söylemiştim. Benim gibi gecelerini Murat Kosova-Kaan Kural’la geçiren biri için tam tatmin edici değildi oyun. Henüz Nba Live’ın sadece demosunu oynamıştım. Nedense hep almayı erteledim. Yalnız benim için Nba Live serisini incelemek bir gelenektir. Potanın üstünde iki kere bile sekmeyen Nba Live 2006′da nasıl eğlendiğimi, nasıl sezonları bir bir bitirdiğimi; şaka gibi grafiklere sahip oyun Nba Live 2001′de nasıl gece gündüz Shaq-Kobe ikilisini Lakers’ta oynadığımı çok iyi hatırlarım. Şimdi top pota üstünde sekiyor, grafikler de ne olursa olsun yeni nesil konsoluna çok ihanet etmiyor. Peki sorun nerede? Nba 2k neden girdi ki hayatımıza? Kütük gibi oyunumuzla gayet mutluyduk biz, fark etmiyorduk bile takozluğu. Evet, 2k gerçekten iyiymiş!
Xbox LIVE
Nelson’ın sakatlandığını Nba 2k9 oynarken öğrendim. Evet. Takasları ve sakatlıkları anında oyuna yansıtıyorlar, bu muhteşem bir sistem. Her ne kadar sene başından beri sırf bu yüzden Marbury’yi deneyememiş olsam da şikayetçi değilim. Nba Live’ın ise bu konuya ilişkin güzel bir yanı varsa o da Espn video’dan Nba’in en taze haberlerini izleyebiliyor olmamız. Mesela ben yazıyı hazırlarken Nate Robinson’un smaç şampiyonluğu ile ilgili bir haberden (Espn diyoruz, öyle uyduruk haber değil, Nate’le telefonla görüşme yapılıyor ve smaçları gösteriliyor.) Toronto ile Miami arasındaki J.O’neal-Shawn Marrion takasına kadar en güncel haberleri video şeklinde bulmak çok hoş. Zaten bu yeni nesilde online olay beni bitiriyor. Achievement’lar, headset’le dünyanın ucundaki arkadaşımızla sohbet ederek oyun oynamalar, güncel videolar, update’lerle sürekli yenilik olayları gerçekten çok hoş, ancak konumuz bu değil, kütükten yapılmış tahta yontması oyunumuz Nba Live var bir köşede bizi bekleyen.



Oyunu açtığımda Dynasty Mode’la giriş yaptım. Umudum bu modu bitirmek, achievement’lar açmak, mutlu mesut inceleme yapmaktı. Hiçbir zaman inceleme yapmayı tam anlamıyla iş olarak görmemiştim. Ta ki bu yazıma kadar. Bu kadar hayal kırıklığı olamaz. İlk oyunumu açtığım anda hissettiğim kütük etkisi şaka gibiydi. Bir oyuncuyu savunmaya kalktığım zaman ona yapışıyor adam. Bildiğin yapışıyor. Uhu’yla falan tutturulmuş gibi. Çekmek istesen de çekemiyorsun. Sonra ne kadar ciddi savunma da yapsan, eğer biraz zorda oynuyorsan, en imkansız pozisyonlarda bile rahatlıkla basketi buluyorlar. 3′lük atışlarında hiç topu atıyor hissine kapılmıyorum. Oyun kütük, evet. Çok kez dedim ama daha da diyeceğim. Oyunu açtığım andan itibaren %90 hissim cansız, gerçekle en ufak alakası olmayan, hareketleri Pinokyo’ya benzeyen (tahta demiş miydim?) oyuncular ve akışkanlıkla alakası olmayan oyun oynamak oldu.
EA Farkı
Bu Electronic Arts özel firma. Ne zaman ne yapacağını kestiremiyorsun. Bir anda Fifa Pes’i nasıl geçtiyse, bu oyun da 2k’yı geçebilir. Korkunç zenginler evet. Müzikleri falan kesinlikle 2k’dan daha iyi. Ayrıca bu seneki Allstar maçının Doğu ve Batı forması Nba Live oyunu üzerinden yaratılmış. Oyunlular bir sürü tasarım yollamışlar ve en iyisi seçilmiş. Gerçi bu oyunda yapılabilecek en güzel şey de o. J Ayrıca Allstar formaları bu sene gerçekten çok başarılıydı. Önceki senelerdeki karman çorman modellerden çok daha iyiydi.




Yenilikler
Nba Live’ın bir geleneği vardır. Her sene gerekli gereksiz bir sürü yenilikler getirip sonraki sene yok etmek. X faktör bunlardan en üzüldüğümdü. Epey sevmiştim veya eski “+” şeklindeki serbest atış olayı bence çok iyiydi, ancak gelip gidici tüm yenilikleri. Bu sene Dna olayında gelişmeler var. Hoş olmuş. Oyuncumuzun özelliklerinin oynadıkça gelişmesi falan güzel şeyler. Ayrıca Fiba World Championship var ki; o gerçekten mükemmel olmuş. Angola-İran gibi takımlara kadar hemen hemen tüm takımlar var. Türkiye’de de sadece Hidayet ve Mehmet’le sınırlı kalmamak iyi oluyor böylece. Tipleri de ellerinden geldiğince benzetmişler. İbrahim Kutluay’ın tipinden 3′lük atış yeteneğine kadar her şeyi bu oyundan beklediğimin üstünde başarıda. Yenilikler iyi şeyler. Ancak bazı “seneye yok olacak” yenilikler de eklemeden edememişler. Onlara değinmek bile istemiyorum. Sırf bol gözüksün diye yapılan şeyler, anlamsız, saçma sapan.
Ve Nihayet Son!
Evet, bir incelemenin daha sonuna gelmenin haklı kurtuluşunu yaşıyorum. Yazarken kendini kaptırırsan yazı daha iyi olur, ancak bunda böyle bir şansım yoktu. Kusura bakmayın. Oyunun yükleme sahneleri o kadar uzun ki, %50 oyun %50 yükleme sahnesi desem, sadece biraz abartmış olurum. Oyun yüklenirken bile mini bir oyun koymuşlar, o da yükleniyor.J Online mod’undaki hatalardan ise bahsedip daha fazla sinirimi yıpratmak istemiyorum. Bence bu kütüğü boş verin. 2010′dan ümitlenebiliriz. Özel bir sayı ne de olsa. Ea bu, sağını solunu hala çözemedim. Dead Space de yapıyor Nfs Undercover da yapıyor aynı yıl içinde, veya Mirror’s Edge’yi de yapıyor, bu oyunu da.

Spore


Yapımcı :
Maxis
Dağıtıcı :
EA Games
Çıkış Tarihi :
4 Eylül 2008
Platform :
PC

Tanrı Simulasyonu olarak tanımlayabileceğimiz Spore, büyük başarı gösteren Simcity ve The Sims oyunlarının yaratıcısı tarafından tasarlandı. Oyuncuların tek hücreli bir canlıyı büyütüp daha karmaşık yaşam formlarına dönüştürdüğü, bunları çoğaltıp köyler ve hatta büyük şehirler kurduğu bir oyun.
Oyuncular bu canlıların görünüşlerini ve davranışlarını, yaşadıkları şehirlerdeki nesneleri, binaları ve taşıtları değiştirebiliyorlar. Kendilerini hazır hissettiklerinde gezegen görüntüsüne geçip diğer şehirler ile diplomatik ilişkiler kurabiliyor, savaşlar yapabiliyorlar. Spore gerçek bir tanrı simulasyonu olarak, gezegenden de uzaklaşıp başka galaksilere, hatta başka evrenlere geçmenize de imkan veriyor.
PC, MAC ve çeşitli Java tabanlı cihazlar için piyasaya sürülen Spore’un; Apple iPhone ve Apple iPod Touch için Spore Origins adında bir ufaltılmış bir versiyonu da bulunuyor.

2 Mart 2009 Pazartesi

World Of Warcraft

Yayıncı : Blizzard
Yapımcı : Blizzard


Kahramanların Azeroth topraklarına ilk adımlarını atmalarının ardından tam iki yıl geçti ve altı yıl öncesinde Arthas’ın Ner’zhul ile bir olup Lich King olmasının ardından girdiği derin uyku son buldu. Azeroth topraklarına ilk adımımızı attığımızda olacakları tahmin bile edemezdik. Elwynn Ormanlarında başlayan yolculuğumda ilk olarak halkın başına bela olan kurtların oluşturduğu tehlikeyi ortadan kaldırmak için gönüllü olmuştum, ardından haydutların yağmaladığı tarlaları onlardan temizlemek için maceranın ortasına atıldım. Haydut Kralıni yenmemin ve çevredeki insanları onun yarattığı tehlikeden kurtarmamın ardından bir üne sahip olmuştum. Kuzeydoğu’daki orc klanlarının yarattığı tehlikeyi durdurmak, güneydeki goblinlerin yardımına yetişmek derken kendimi Kuzey’de eski krallığın ölüm kokan topraklarında ölümsüzlere karşı savaşırken, hapsedilmiş element lordunun yarattığı tehdide bir son vermek için yeraltındaki cehennemimsi zindanlarda buldum. Bir gün, Dehşetli Kale Naxxramas’ın eski insan topraklarında bulunduğunu öğrendim. Gümüş Şövalyelerin yardımıyla oraya bir çıkarma yaptık. Orada bulunan korkunç ölüm şövalyelerinin arasında bir zamanlar efsanevi kılıç olan Ashbringer’ın taşıyıcısı olan Morgraine de vardı ama bunlar önemsiz detaylardı, önemli olan büyük Lich Kel’thuzad’ın sonunu getirmekti. Onu yendikten sonra phylactery adı verilen ve onu muhafaza eden küreyi Gümüş Şövalye rahiplerinden birine verdim, sonradan anladım ki aslında o rahip, Lich King’e hizmet eden bir casusmuş. Bütün emeklerimiz boşa gitmemişti yine de; Naxxramas tehlikesi ‘şimdilik’ ortadan kalkmıştı. Azeroth’u tehdit eden sayısız sorunla uğraşırken korkulan şey oldu; Dark Portal denen parçalanmış gezegen Draenor’un kalıntıları olan Outland’e açılan geçit aktif hale geçti. Orada öğrendiğimiz şuydu; Illıdan, Arhas’ın karşısındaki yenilgisinin sonunda aslında ölmemiş, yardımcıları tarafından Outland’e taşınmıştı. O başarısızlığının yanında Lich King’i durdurmak için antlaşma yaptığı şeytan lordu Kil’jaeden’in gazabından korunmak için bir ordu toplamaya başlamıştı. Illidan’ın delirmesi doğru kararlar vermesini engelliyordu, Sha’tar adı verilen Outland’in tehlike dolu topraklarında güvenliği sağlamaya çalışan birliğin şehri Shattrath’a saldırdı ve başarısız oldu. Oysa Kil’jaeden’in gazabından korunmak yerine Shattrath’a gereksiz bir savaş açmıştı. Kendisine gereken ordu için fel orc denilen kızıl tenli, gözlerini kan bürümüş bir orc türü yaratmıştı. İlk ölüm şövalyesi olan Teron Gorefiend’i yanına almıştı. Kael’thas ve Lady Vashj’in yakınlarında kaleler kurmasını sağlamıştı. Bunların yanında zamanın akışını değiştirmeye çalışan kötü niyetli bir ejder ırkına da karşı savaşıyorduk. Bütün Tehlikelerin icabına baktıktan sonra sıra Illidan’a gelmişti. Kara Tapınak adındaki yerden ordusunu yönetiyordu. Akama’nın Illidan’a ihanet ederek yanımıza geçmesi ve Maiev’in de bizle birlikte savaşması onu yenmemizi sağlamıştı. Tabi elimizden kaçan Kael’thas’ın, Kil’jaeden’ı Azeroth’a getirmeye çalıştığını öğrendik. Kaelthas’ı tekrar yendikten ve kafasını bedeninden ayırdıktan sonra Kiljaeden’i durdurmak için haftalar boyu yaptığımız saldırılar sayesinde onu geri göndermeyi başardık. İki yıl içinde başarılanlar inanılmaz şeylerdi ama hala Lich King Arthas’ın Buztacı Kalesi’nde hazırladığı planlar gözümüzden kaçmıştı ve yakında kralın gazabı Azeroth’u tekrar tehdit edecekti.
Hikayeye göre oyun evreninin süresiyle iki yıl içerisinde yaşananlar bunlardı ama şimdiye kadar karşılaştığımız her şeyden çok daha büyük bir öfkeye ve güce sahip olan Lich King, en sonunda harekete geçmeyi karar verdi.


Büyünün kontrol altında tutulmasını sağlamakla görevli olan ejder Malygos aklını tekrar kazanmasıyla birlikte Azeroth üzerinde büyü kullanan herkese savaş açıyor. Archimonde tarafından yıkılan büyücü şehri Dalaran uzun süre boyunca koruyucu bir kalkan içerisinde onarılıyordu. Bir gün, büyük bir gürültüyle oturduğu yerden ayrılan Dalaran, uçarak Northrend’da Malygos’a karşı saldırı için yerini aldı. Lich King’in yanında bulunan Vrykul ırkı ise fazlasıyla başa bela bir hale geliyor. Bir taurenın üç dört katı büyüklüğünde olan bu iri yarı, çirkin barbarımsı ırkın binaları, gemileri vs. Vikinglerle tamamen örtüşüyor. Sık sık karşımıza çıkacak olan Vrykul ırkı, titanlar tarafından yaratıldıktan sonra çirkin ve zayıf oldukları gerekçesiyle terk ediliyorlar ve kralları Ymiron, bütün çocuklarının öldürülmesini emrediyor. Çocuklarını saklayanların güneye kaçarak ve değişim geçirerek bir tür lanetin sonucunda insan ırkına dönüştüğü söylenir. Nerubianlardan bahsetmemek olmaz tabi Eski tanrılar Silithidler sayesinde Azeroth’u kontrol altına almayı düşünüyorlardı. Bu böceğimsi ırk, durmadan gelişirken trollerle olan savaşları sonunda ikiye bölündü. Birisi Kalimdor’da bulunan Ahn Qiraj’dan da tanıyacağımız Silithidler, diğerleri ise Kuzeydeki nerubianlar. Lich King Nerzhul Azerotha ilk geldiğinde vebanın nerubianları etkilemediğini ve onun zihinsel gücünün de etkisiz olduğunu anladı. Dreadlordların da yardımıyla durdurulamaz bir undead ordusu sayesinde. Azjol Nerub’u istila etti ve onların eski kralı Anub Arak’ı da kendine bağladı. Bunun sonucunda da undead nerubianlar ortaya çıktı. Sağ kalanlar ise hala Lich King’den intikam almak için uğraşmaktalar. Titanların etkileri de Northrend’de iyice hissedilebilir durumda hatta dwarların Gezginler Loncası adlı araştırma örgütü de onlarını kokusunu hissetmiş olacaklar ki adım başı onlara rastlayabiliriz.
Northrend’daki İlk Gün
Borean Tundra ya da Howling Fjord bölgelerinin birinde oyuna başlıyorsunuz. Alliance olarak; Stormwind’e eklenen ve oyuncuların işini fazlasıyla kolaylaştıran liman’daki gemiden ve Menethil Limanı’ndaki eskiden Darkshore’a giden geminin yerine gelen gemiden gidebilirsiniz. Horde tarafındaysanız Undercity’nin önündeki yeni zeplin kulesi ve Orgrimmar’dan kalkan zeplinle Northrend’e gidebilirsizin. Yeni gemi ve zeplin tasarımları hoş olmuş, açıkçası zeplinleri Red Alert’taki Sovyet’in sırıtan zeplinlerine(o zeplinlerin üzerindeki sinir bozucu sırıtış ifadesi hala aklımdan çıkmaz) benzettim.


Dalaran Northrend’a gittikten sonra eskiden bulunduğu bölgenin haliAlliance olarak paladinimle Borean Tundra’da Northrend’a ilk adımımı attım. Varian Wynn’ın onuruna yapılmış olan Valiance Keep’te indim önümde asker olmak için gönüllü olanlardan bir kuyruk gördüm. O kuyruğun ucunda bir görev vardı almak için gittiğimde kuyruktakilerin bana seni bizden daha üstün yapan ne, paladin? dediklerini fark ettim. Görevleri yaparken ilk fark ettiğim şey BC’deki gibi ilk görevden itibaren önceki oyundaki rare kaliteden daha iyi ve epik kaliteye yakın uncommon eşyaların çantalarımı doldurmasıydı. Birkaç görev yaptıktan sonra LFG sistemine girip bir Utgarde grubuna girdim. Vrykul savaşçıları ile dolu bu zindan açıkçası bana eğlenceli geldi; Hem gereğinden fazla uzun değil hem de fazlaca gereksiz ayrıntıyı barındırmıyor. Zindanı bitirince bana düşenler ve görev ödülleriyle birlikte dört parça rare kalite eşya kazandım ki TK ya da SSC eşyaları olan birini oraların eşyaları 75′e kadar rahat idare eder, eğer Black Temple, Zulaman veya Sunwell eşyaları varsa üzerinizde, onlar sizi WotLK raidlerinde bile rahatlıkla idare edebilirler. BC’de level 60-70 arası eşyaların oyuncuyu level 40 gibi göstermesi sıkıntı yaratıyordu. Artık eşyaların şekilleri oyuncunun sinirini bozmayacak halde. Ama eşya şekilleri artık çok çeşitli değil örneğin level 70-80 arası bir plate kullanıcısı sadece her parça için üç değişik zırh şekline sahip olacak. Şikayetçi miyim? Tabi ki değilim ama bütün epik zırhların ölüm şövalyesinin görev zincirini bitirince sahip olduğu zırhın şeklinde olması biraz sıkıcı. Set parçaları ise fena olmamış en azından BC’deki gibi uçuk zırh şekilleri yok. Zırhların verdikleri bonuslar vs. fazlasıyla tatmin edici örn. 35.000 cana sahip olan oyun sonu içerikle uğraşan tankları görebilirsiniz. Retribution paladinlerin sonunda kendilerine gelmesi paladinleri sevindirdi. Paladinlere yapılan bu değişiklik uzun süre konuşuldu itiraz edildi. Protection paladinler ise tanklıkta zaten iyi durumdayken daha da rahat hale geldiler üstüne sonraki yama yeni bir taunt yeteneğinin geleceği de cabası Demin taunt yeteneğini incelemiş bulunuyorum; Özel animasyona sahip değil yani normal taunt gibi (/roar) efektine sahip; 1 kutsal hasar verip düşmanı kendine çekiyor. Hunterların pet sistemleri tamamen elden geçirildi. Bağlılık seviyeleri ortadan kalktı yeteneklerin çoğu artık petlerin kendine özel yetenek ağacından geliyor. Egzotik pet evcilleştirme yeteneği ile de hunterlar core hound, jormungar, chimera vb. evcilleştirebilecekler. Pet sisteminde şimdiye kadar yapılmış değişiklikler hep canımı sıkmış olsa da bu seferki talent değişikliği gerçekten hoşuma gitti. Warriora gelen Titan Grip yeteneği beklendiği gibi çıkmadı.
Kralın Gazabı Neler Getirmiş?
Northrend’a girince uçan bineği kullanamamanın nedeni ise Blizzard’ın bütün içeriği oyuncuların ilk günden görüp heyecanı kaçırmasını engellemek için soğuk hava uçuş yeteneğini koyması ve uçuş için druidlerin de bu yeteneği öğrenmesi gerekmekte. Level 77 olunca çeşitli yerlerden 1000 altına bu yeteneği öğrenebilirsiniz.
Demin uçuştan bahsetmişken yeni bineklerden de bahsedeyim. Archievementlardan, Northrend’daki satıcılardan alınabilinecek binekler gayet başarılı bir şekilde modellenmiş. Token Sistemi sayesinde biriktirdiğimiz tokenlerla ya da parayla bazen tanınmışlık da isteyen bu bineklerden alabiliriz. Mesleklerle yapılanları da söylemeden geçmeyeyim. Bunlar arasında çeşitli renklerdeki drakeler, proto-drakeler, mamutlar ve daha değişik binekler de olabilir. Mamutlar demişken çoklu taşıma yeteneği olan mamutun 20.000 altına mal olduğundan bahsetmiş miydim? Kirin Tor tanınmışlığı sayesinde bu fiyatı düşürmek mümkün (iyi ki de mümkün 20.000!) Buradan anladığımız kadarıyla binek eğitimi için değil artık binek için bu kadar para ödemek gerekecek, genişleme paketleriyle ev sistemi koyup yüz bin altın isterlerse şaşmam. Mühendislik ile motor yapmak mümkün, terzilik ile de uçan halı yapılabilir.
Evcil hayvan çılgınlığı burada da devam ediyor sayın seyirciler! Tavşan, yürüyen bal kabağı, uçan sadist denizanası yavrusu derken bir de bunlar için besin maddeleri temizleme araçları ve taşma satan bir satıcı çıktı. Yeteri kadar hayvan biriktirene de ödül olarak ekstra pet veriliyor(binekler ve tabardlar için de bu durum geçerli). Tabardlar artık öyle durmayacaklar 80 olunca bir zindanda hangi tarafın tabardını takarsak oranın tanınmışlığını kazanıyoruz. Bu tabardları almak için o taraf ile friendly olmak yetiyor artık. Bu tabard veren dört taraftan birisi Kara Kılıç Şövalyeleriyle görev zincirini bitiren ölüm şövalyeleri friendly olacak. Uçan şehir Dalaran’a gitmek için şehrin ortasında portal için haykırmamak için şunlar yapılabilinir; Mageler 71′de oraya ışınlanabilir ve 74′de portal açabilir, 74 olan herkes görev ile oraya geçebilir, 77 olunca uçarak geçilebilinir ya da boş verin bir mageden portal açmasını isteyin. Ayrıca 70 olan kişiler Dalaran’da iken Violet Stand kristallerini aktif edebilir.

Lich King, Ebon Hold’da ölüm şövalyesi görevlerini verirken20.000 altına mamut hayvancuğunu almak istiyorsanız para kazanmanın eskisi kadar zor olmadığını belirtmek isterim. Mesleklere önem verirseniz hızlıca para kazanabilirsiniz. Eski günlük görevlerden medet ummayın zira artık daha az para veriyorlar. Yakında WotLK için günlük görevler eklenecektir. Üreticilikle uğraşmak istemiyorsanız iki mesleği de toplayıcılık olarak alabilirsiniz. Aşçılık, balıkçılığı da ihmal etmeyin. İyileştirme yeteneği olan bir sınıf olsanız da ilkyardımı gözden çıkarmayın zaten iki-üç saatte Grand Master olabileceğiniz bir meslek kendileri. Yeni meslek olan inscription sayesinde parşömenler ve glyphler(kabartmalar) yapılabilir. 3 minör 3 majör glyph var ve bunlar açık artırmadan alınabilir. Genellikle savaşta pet etkileri olmasa da majörlerden daha pahalıya bulunan minör glyphleri de göz ardı etmeseniz iyi olur. Demirci olduğum için beni en çok sevindiren şey zırhıma soket ekleyebilmem oldu. Titansteel’i rafine etmek için soğuma süresi olduğundan yüksek fiyatlarla (200-300 altın) yapılabilinir. Enchanterlar ise enchantlarını parşömenlere çevirip açık artırmada satabilirler. Demek istediğim WotLK’in gelmesiyle piyasa canlandı denebilir.
Epik Olta: Tuskarr adı verilen fok benzeri ırk nötr ırk ise oyunda birçok yerde karşımıza çıkmakta. Kaplumbağalarla fazlasıyla içli dışlılar. Çeşitli yerlere kaplumbağa gemilerinin üzerinde seyahat edebiliriz. Tuskarrların görevlerini yaparak onların reputationlarını kazanabilir ve exalted olunca da epik olta (!) ve evcil hayvan olarak penguen kazanabilirsiniz. Taunka denen beyaz boğalar da taurenların kuzenleri oluyorlar. Sadece erkek Taunkaların tipleri değişik onun haricinde sesleri vs. her şeyleri aynı.
Dalaran: Unutmadan şunu da söyleyeyim; Warcraft’ın kitaplarını okuduysanız Rhonin’i ve onun eşi Vereesa Wildrunner’ı (evet, Sylvanas’ın kardeşi) bilirsiniz. Kirin Tor tarafından zamanında dışlanan büyücü, şimdilerde Kirin Tor’un başında geliyor. Dalaran’da üç taraf var biri Alliance’a bağlı ve bölgelerine sadece Alliance oyuncularının girebileceği Silver Covenant ve Horde’a bağlı olan Sunreavers ve tahmin edebileceğiniz gibi Kirin Tor var. Şehirde birçok yere giden portallar var; Başta başkentlere olmak üzere Shattrath, Zamanın Mağaraları, Wintergrasp, savaş alanları ve Crystalsong Ormanı’na giden portallar. İki karşıt taraf (Scryers ve Aldor) şehirlerde yok peki bunlar nerede diyorsanız sizi şöyle alalım. Bu arada belirteyim; geçenlerde Warcraft kitaplarının yenisi çıktı ve bildiğim kadarıyla olayların WoW’da gördüğümüz olaylarda yakından ilişkisi var.
Karşı Taraflar: Murloca benzeyen Gorlok ırkından olan Oracles ve kunduzumsu(yok artık) Wolwar ırkına mensup Frenzyheart Tribe arasında bir çatışma var ve bu taraflar sürekli birbirlerine karşı saldırılar düzenliyorlar. Birini seçerseniz diğeri size düşman oluyor. Farklarına gelirsek ödülleri şunlar; Oracles en yüksek tanınmışlıkta kritik şansını yükselten ve xp, honor veren bir düşman öldürünce mana, rage, rp, enerji dolduran bir trinket veriyor ayrıca eğlencelik olarak 7 gün sakladıktan sonra pet ya da epic binek verebilen bir yumurta veriyorlar. Frenzyheart Tribe ise saldırı hızını artıran(haste rating) ve xp ve ya honor veren bir şey öldürünce daha fazla damage vermenizi sağlıyor verdikleri kutuyu da 7 gün saklayınca potion ya da kullananı beş dakika boyunca wolwara dönüştüren bir parça veriyorlar.


Sylvanas’ı Forsakenların başkenti Undercity’de öldürdüğümü belirten ArchievementBir zamanlar kendi milletleri için ön saflarda savaşırken canlarını yitirmiş, Lich King tarafından diriltildiklerinde ise çevresindeki her şeye ölüm tattırmayı amaçlayan bir açlığa sahip olan, rün kılıçlarını ustalıkla kullanan ve nekromensırlık sanatı hakkında uzmanlık sahibi olan bu ölüm şövalyeleri Azeroth’a tekrar ölümü getirmek için vebanın hüküm sürdüğü bölgelere dönüyorlar. En başta kendimizi Dehşetli Kale Acherus’da buluyoruz. Üzerimizde uncommon bir zırh var. Gidip Lich King’le konuşup ilk görevimizi yapıyoruz. Baron Rivendare dahil tanıdığımız kişileri görüyoruz ve bir anda Morgraine’ın ikinci oğlunu görüyoruz Darion Morgraine, üstelik sırtında da Ashbringer’ı taşıyor. Onla konuştuktan sonra aşağı iniş yapıyoruz ve tekrar tekrar yapmak istenecek o görevlere başlıyoruz. Dürüst olmak gerekirse gördüğüm en eğlenceli görev zinciri buydu, görevleri yaptıktan sonra çevrenin nasıl değiştiğini görüyoruz. İnsanları bizi görünce nasıl tepki verdiklerini ya da olayların sonucunda nasıl isyan ettiklerini uzaktan izliyoruz. Lich King’in görev metinlerinin tamamen seslendirildiğini ve son görevin tamamen seslendirilmiş olduğunu gördükten sonra Outland’in ne kadar sıkıcı geldiğini düşünmeye başladım.
Knights of the Ebon Blade: (spoiler başlangıç) Son görevde Gümüş Şafak Şövalyelere resmen dalıyoruz binlerce Scourge savaşçısına karşın yüzlerle ifade edebilecek şövalyeler savaşıyor ve en sonunda Tirion Fording, Darion’u etkisiz kılıyor. O sırada Aleaxdros Morgraine ile oğlunun bir anısı beliriyor bir anda Lich King ortada beliriyor ve ortalığı karıştırıyor. Lich King’e karşı hamle yapan Darion’un yere serilmesiyle birlikte Ashbringer’ı tirion’a fırlatıyor ve o sırada inanılmaz bir olaya tanık oluyoruz; Ashbringer’ın laneti kalkıyor ve Tirion, Lich King’e Ashbringer’ın gerçek gücü ile vurmasıyla birlikte Lich King ağır bir yara alıyor ve oradan kaçıyor. Tirion tam o sırada Gümüş El Şövalyeleri ile Gümüş Şafak Şövalyelerini birleştiğini ve Gümüş Ordunun doğduğunu ilan ediyor. Ondan sonra Darion’dan Varian Vynn’e barış metnini yollama emri geliyor ve Stormwind’e gidiyoruz. Kaleye Doğru ilerlerken çürük sebzeler ayakkabılar fırlatıyor çevreden ve bağrışma sesleri duyuluyor. Kaleye vardığımızda metni Kral Varian Wynn’e verdikten sonra Kara Kılıç Şövalyelerinin artık Alliance’a dost olduğunu ve Scourge’a karşı resmen bir savaş başladığını ilan ediyor. (spoiler bitiş)
Sınıf Mekanikleri: Ölüm Şövalyesinin oyun mekaniklerini incelersek on saniyede dolen ve yetenekler tarafından kullanılan ikişer tane üç farklı rünün toplamda altısının çeşitli yetenekler tarafından ayrı ayrı kullanıldığını görürüz. Bunlar Frost, Blood ve Unholy. Bir de yeteneklerle arasıra bazı rünler ölüm rününe dönüşebilir ve bu rün, bütün hepsinin yerine kullanılabilir. Yeteneklerimizi kullandıkça runic power (rp) kazanıyoruz. Ölüm Şövalyesinin bazı yetenekleri rp kullanır ve diğer yeteneklerden daha farklı artılar sağlarlar.
Yetenekler: Yeteneklerinin diğer sınıflardan ayrılmasını sağlayan bir diğer özellik ise önemli yeteneklerin düşmana bulaştırılan hastalıkların sayısına göre çalışması. O sayı arttıkça hastalık isteyen yetenekler de daha fazla hasar verecektir. Ölüm Şövalyesinin bazı yetenekleri onu ve hizmetkarını iyileştirebilmektedir. Hizmetkar dediğim ghoul denen zombimsi yaratık. Oluyor. Unholy yetenek ağacında ilerlenir ise ghoulün kendine ait ismi oluyor kontrolünü biz yönetebiliyoruz ve iki dakika yerine sınırsız süre yaşıyor. Ayrıca Unholy yetenek ağacında ilerleyen ölüm şövalyesi öldükten sonra ghoul olarak 45 sn yaşıyor. Blood ağacında ise Bloodworm denilen özellik çok dengesiz olsa da çok işe yarıyor. O ağaçtaki puanlar ölüm şövalyesinin hasarını ciddi bir şekilde artırıyor. Frost ağacı ise çift ya da iki elle tanklık yapmayı sağlıyor.
Warriorun duruşlarına(stance) benzeyen varoluş(presence) sistemi ölüm şövalyesinin çatışma sırasında rol değiştirmesini sağlayabiliyor ve inanın ki bu üç presence karakterin gücünü fazlasıyla değişik biçimde etkiliyor.
Blood, hasarı artırıyor ve hasara bağlı olarak canının bir kısmını iyileştiriyor.
Frost, zırhı artırıp düşman üzerindeki dikkat çekme yeteneğini güçlendiriyor.
Unholy, saldırı hızını daha da hızlandırıp yeteneklerin soğuma süresini düşürüyor.
Death Grip yeteneği ise çok işe yarıyor; düşmanı bir mesafeden kendine çekiyor ya da Path of Frost su üstünde tüm partinin yürüyebilmesini ve binek kullanmasını sağlıyor. Army of the Dead ise bir ghoul ordusu ışınlayarak düşmana korku salar, Horn of Winter ise Strength ve Agility’i level 75′den itibaren 155 artırır. Death Gate sadece ölüm şövalyelerinin gidebileceği Acherus’a istediği zaman götürebilir. Orada tamir, rün işlemeciliği yapılabilinir ve eğitim alınabilinir.
Rün İşlemeciliği: Enchantler gibi çalışıp onlarla aynı silaha yapılamayacak ve silah soulbound değilse bile üzerine yapıldığında gri kalite silahı bile soulbound yapar. O yüzden bazı akıllıların bedava enchant yapıp açık artırmaya çok daha pahalıya silahı koyması engellenir. Ayrı bir meslek gibi gelmekle beraber level atladıkça yenileri öğrenilebilinir. Sladırıyı engelleme şansı vb. ekleyebilir. Şimdilik en iyisi Fallen Crusader olarak bilinir ve level 70′de öğrenilir. Strength’i 15 sn. boyunca %30 yükseltebilir ve ölüm şövalyesini %3 oranında iyileştirebilir. Runeforge’da yapılması gerekir ve runeforge sadece Acherus ve Shadow Vault’ta bulunur.
En azından yeni bir kahraman sınıf eklenene kadar ölüm şövalyesi türünün tek örneği olacak ve bunun sonucu olarak da uzun bir süre bol bol ölüm şövalyesi göreceğiz. Herkes yeni bir sınıfı ve o sınıfın getirdiklerini merak edeceği için neredeyse her hesapta bir ölüm şövalyesi olacaktır.
Diğer Yenilikler
Phasing: Burada çeşitli görev vb. yollarla bir görevi yaptıktan sonra diğer karakterlere görünmez olan bir şeyi biz görebiliyoruz, bir kabı açılıyor ya da bazı şeyleri artık göremiyoruz. Örnek vermek gerekirse Battle for Undercity görevini yapanlar Varimathras ve Putress’i bir daha göremeyecekler ayrıca görevin başka basamaklarındaki oyuncular birbirlerini göremezler.
Gölgeler ve Grafikler: İlk seviyesinde alıştığımız yuvarlak şekildeki saçma gölgeler, ikinci seviyede karakterlerin ve npc’lerin dinamik gölgeleri üç ve dörtte ise çevredeki bina karakter vs. dinamik gölgeleri olur. Beşinci seviye düzgün çalışmaz siyah ekran olunun kilitlenmesi gibi sonuçlara neden olabilir, henüz test aşamasında. Grafiklere değinecek olursam pek bir gelişme olmadığını ama bazı büyü efektlerinin değiştiğini ve Northrend’ın diğer bölgelere nazaran daha iyi göründüğünü belirtmeden geçemeyeceğim. Her ne kadar kesin bir bilgi olmasa da grafik hakkında ileride bazı eklentiler yapılabilineceği söylenmekte.
Arena Yenilikleri: Kendilerine has dinamikleri olan Orgrimmar ve Dalaran Arenaları eklendi ve ileride izleyici sitemi eklenmesi muhtemel. Tabi ölüm şövalyelerinin gelmesi ve paladinlerin de artık PvP’a daha da elverişli hale gelmesi olayların yüzünü biraz da olsa değiştirmiş gibi gözüküyor.
Kuşatma Araçları: Bu araçlar Lake Wintergrasp ve Strand of the Ancients’da bulunur. Battlefield serisindeki gibi araçların farklı özellikleri vardı kimi tek kullanıcılıdır ama hızlıdır, kimi pilot ve makineli kullanıcısına sahiptir, Kiminde kullanıcının kontrolü tamdır yolcular saldırıya açıktır.
Estetik Ameliyatı: Gerçek parayla isim değiştirme özelliğinden sonra da geçenlerde karakterimizin yüzünü ve cinsiyetini gerçek para ile değiştirme özelliği getirildi. Tabi karakterimin suratını ya da cinsiyetini her ne kadar değiştirmek istemesem de bazı arkadaşlarımın bu yeniliğin gelmesine sevindiklerini gördüm.
Değinmek istediğim son şeyler…
Bu arada belirtmek isterim ki oyun içerisindeki tüm raid ve zindan içeriği bitirilmiş durumda ve WoW hakkındaki gelişmeleri yakından takip edenler bilir ki Ensidia isimli lonca tüm içeriği level 80′e ulaşır ulaşmaz temizledi. BC öncesinde raid zindanlarını bitirebilmek haftalar alabilirken bu süre BC ile düştü ve WotLK ile normal zindanlar kadar rahat bitebilir hale geldi. Bu konudan pek de hoşnut olduğum söylenemez çünkü raidlerin kendine has bir zorluğu olması her zaman daha iyiydi ve oyuncular raidler için gerçekten büyük bir uğraş gösteriyorlardı. Tabi bu durum benim her ne kadar hoşuma gitmese de raid içeriğini görme şansı olmayanların raidlere girebilmesini sağladı ve bildiğiniz gibi geçen ek pakette eklenen ‘heroic’ seviye zindanlar raidlere de gelmiş durumdalar. 10 ve 25 kişilik türleri var ve haliyle 25 kişilikler 10 kişiliklere göre daha zor olmakla beraber raid sonunda 25 kişiliklerde oyuncuların eline geçen eşyalar daha kaliteli olabiliyor. Archievement sisteminin de gelmesiyle birlikte zindanlar ve raid zindanlarını bitirenlere binek ödülü veriliyor tabi bu da grup arama kanallarında sadece archievement için zindanlara gitmek için mesaj atanlara rastlamak alışılır bir şey oldu. Tabi eski zindanlara ve içeriğe olan ilgi bu sistem sayesinde arttı ve yirmi kişilik ve level 80′lerle dolu bir grubun kolayca katledilmesine rağmen o archievementa ulaşmak için saatlerce uğraşan o grubu izlemek gerçekten unutulmayacak bir macera olabiliyor. İzlemek derken tüm uyarılara rağmen kendilerine güvenip, uyarıları dikkate almayan grubun suçu büyük oluyor. Zamanın Mağaraları’ndaki yeni zindan olan Eski Stratholme, bize Arthas’ın yanında Warcraft III’ten aşina olduğumuz ‘The Culling’ bölümünü tekrar yaşama daha doğrusu zamanda geri giderek Infinite Dragonflight adı verilen ve amaçları belirli olmayan ve geçmişi değiştirmeye çalışan bir ejder türüne karşı savaşarak olayları tekrar düzene sokma şansı veriyor. Bu da Infinite Dragonflight’ın başımıza daha çok bela açacağını gösteriyor.
Archievement demişken de bu konudaki fikrimi söylememde fayda var; Açıkçası uzun zamandır eklenmesi gereken bu sistemin oyuna başarılı bir şekilde entegre edilmesi hoşuma gitti. Tabi hala bu yeniliği sindiremeyenler de var. Açıkçası oyun boyunca başardıklarımı kaydeden bir sistem olması hiç de kötü bir yenilik değil. Ayrıca bazılarının da ödüllü olması da işe renk katıyor. Bazen eğlencelik archievementlara da rastlayabiliyoruz. Örneğin karşı taraftaki öldürülen oyuncuyu kucaklayarak (/hug komutu) Make love, not Warcraft (South Park’ın WoW’u eleştiren ünlü bölümünün ismi oluyor kendileri) archievementını kazanıyoruz ve kazandığımız archievement, bulunduğumuz raid ya da gruba, loncamıza ve çevredekilere duyuruluyor. Bir de ‘Feats of Strength’ denilen geçmişte alabildiğimiz ve artık alınması mümkün olmayan ya da sunucuda sadece tek kişinin erişebildiği archievementlar var. Bunlara örnek vermek gerekirse geçenlerde WoW’un 4.yılı nedeniyle belirtilen süreye kadar oyuna girenlere verilen Blizzard Ayısı’nı vermişti ve o ayıyı edinenler ayının Feat of Strength’ini kazanmıştı. Karşı tarafın liderlerini öldürene siyah ayı bineği veren archievement nedenleriyle tarafların sık sık toplanıp karşı tarafın başkentlerine saldırıp onların liderini öldürmesi alışıldık bir tablo oldu. Hatta bir aralar bu archievement olayını abartıp Alliance tarafından olmama rağmen Orgrimmar’a girip oranın zindanını bitirdim üstüne yetmezmiş gibi oradaki balıkçılık archievementlarını da topladım.
PvP konusunda çok da sağlam yenilikler olduğunu söyleyemeyecek olsam da yeni gelen savaş araçları da ileride çıkacak olan yamalar ile daha da oturmuş hale gelecekler diye umuyorum. Savaş araçlarıyla bir kaleye saldırılması ve oranın savunulması hoş bir sistem olmuş ve ayrıca savaş alanlarından kazandığımız tokenları buradan da kazanabildiğimizi belirtmek isterim. Wintergrasp kalesini elinde tutan tarafında Vault of Archaon adındaki raid zindanına ulaşabildiğini eklemek isterim. Zindanda tek boss var ve bitirilmesi de çok kolay. Heroic modunda da mamut düşmesi olasılığı olduğunu da belirtmek isterim.
Tokenların, binek ve evcil hayvanların artık çantalarımızdan kalkıp ayrı yerlere gitmeleri de fazlasıyla iyi olmuş. Çünkü eskiden yeni binek, evcil hayvan alacağımızda ve ya tokenları toplarken tereddüt ederdik ve zaten onların kapladığı yer fazlasıyla canımızı sıkardı(ah bir de görev eşyaları da ayrı yere gitse). Bu binek, token ıvır zıvırının ayrı yere gitmesi ben de dahil olmak üzere tüm oyuncuları mutlu etti. Hatta geç bile kalınmış olsa da artık onları sırtımızda taşımak zorunda olmayacağız.
İlk eklentide yapılan hatalar her ne kadar tekrar edilmemiş ve eli yüzü düzgün bir eklenti paketi yapılmış olsa da raid içeriğinin kolay oluşu ve PvP konusunda biraz zayıf kalması hoşuma gitmedi ama geri kalan özelliklerini ve getirdiklerini düşünecek olursak bu oyun bir harika diyebilirim. Bu eksiklerine rağmen hala en iyi oyunu olduğunu bize tekrar kanıtlamayı başardı.

ALPHA PROTOCOL

Yapımcı : SEGA - Obisidian


James Bond, Jack Bauer ve Jason Bourne Üçü de gizli ajan, üçü de tehlikeli işler peşinde, üçü de başarılı. Tüm gizli ajanların isim ve soy isimleri J ve B ile mi başlıyor diye merak edebilirsiniz, ama bu üçlüye rakip yeni bir ajan daha geliyor. Daha önce Star Wars: Knights of the Old Republic ve Neverwinter Nights gibi oyunlardan tanıdığımız Obsidian Entertainment’in yapımcı koltuğunda yer aldığı Alpha Protocol, TPS bakış açısına sahip, RPG unsurlarıyla süslenmiş bir aksiyon oyunu.

Onun adı Protocol, Alpha Protocol!

Yapımda Michael Thornton isminde bir CIA ajanını yönetmekle yükümlüyüz. Kimi zaman çok uzun, kimi zaman ise halledilmesi kısa olacak görevlerde yer aldığımız süre boyunca, asla tek bir seçeneğe bağlı olmayacağız. Dolaysıyla çizgisel bir oynanışın yer almadığını söyleyebiliriz. Hikaye, Amerika’ya ait bir uçağın, yüksek teknoloji ürünü bir silahla vurulmasının ardından başlıyor.
Alpha Protocol, görevler esnasında size birkaç farklı seçenek sunan ve istediğinize göre hareket etmenize imkan tanıyan bir yapım. New York, Taipei, Roma, Moskova ve Suudi Arabistan gibi dünyanın farklı noktalarında yer alacağımız macerada belirleyeceğimiz yollar haricinde yaptığımız diyalog seçenekleri de önemli. Oyunda Neverwinter Nights’ta yer alan diyalog ağacının bir benzeri yer alıyor. Bahsettiğim farklı yönler, sadece yol olarak değil, hikaye akışı olarak da karşımıza çıkacak. Etkileşime gireceğimiz karakterlere karşı nasıl bir tavır sergilersek, buna endeksli olarak hikayenin ilerleyişinde de değişiklikler meydana gelecek (Double Agent’taki tercih sistemi gibi olabilir).
Michael’da iş var
Karakterimizden biraz bahsedecek olursak Michael, özellikleri geliştirilebilir biri. Sadece görüntüsünü değiştiremiyor olacağız, geri kalan öne çıkan çoğu özellik geliştirilebilir olacak. Bu konuda oyuncular, karakteri üzerinde istediği geliştirmeyi yapabilecek, bir nevi onu bazı yönler bakımından uzmanlaştırabilecek. Gizlenmek, dövüşmek, silah kullanımı, elektronik, tuzak kurma, etkili konuşabilmek gibi özellikler bunlardan bazıları. Örneğin dövüştükçe yeni hareket ve manevralar öğrenirken, silah kullandıkça hasar verebileceğimiz en etkili noktaları git gide daha iyi kavrayabileceğiz.
Gelelim kullanabileceğimiz silahların özelliklerine. Otomatik tüfeklerden, suikast silahlarına kadar geniş bir envantere sahibiz, fakat kullandığımız silahlar hep aynı özelliklerde kalacak diye bir kaide yok.
“Obsidian tarafından yapılan Alpha Protocol, birçok oyunda kullanılan Unreal 3 grafik motoruyla geliştiriliyor”Yapımcılar tarafından, ‘Gerçekçilik, Alpha Protocol için önemlidir’ deniyor. Gelişmiş silahlar, bunlara eklenebilir yeni özellikler, araç-gereçler ve dahası karakterimizi doğa üstü güçlere sahip bir insan haline getirmiyor. Teknolojik imkanları en iyi şekilde değerlendirmek ve buna uygun şekilde elde edilecek tecrübeler doğrultusunda başarılı olabilmek diyebiliriz. Çünkü Michael Thornton, oyunun başında tecrübesiz bir ajan ve oyuncular, yapımda görev yaptıkça Michael’a tecrübe kazandıracak.
Alpha Protocol, görsel güç olarak Unreal Engine 3 kullanıyor. Yapımcılar özellikle bu motoru, çok güçlü olduğu için tercih etmişler. Oyunun hazırlandığı üç farklı platform PC, PS3 ve X360′da sorunsuz çalışabiliyor. Şu an bölüm tasarımları tamamlanan yapım için çalışmalar sürüyor ve 2009′un ilk çeyreğinde raflarda olması bekleniyor.

World Of Goo


Yapımcı : 2D Boy
Platform : PC, Wii

Bazı oyunlar mükemmel grafikleriyle parmak ısırtırlar: gerçekçi kaplamalar, yüksek kalitede karakter animasyonları, shading dediğimiz gerçekçi obje parlamaları vs. Bu tür oyunlar her zaman hak ettikleri ilgiyi görmüştür. Ama bazı oyunlar vardır ki çok basit 2D grafikleriyle, basit oynanabilirlikleriyle uzak köşelerde kalmışlardır. “World of Goo” da bu oyunların arasında.
World of Goo, 2D BOY adında küçücük bir oyun firmasının (o kadar küçük ki sadece 2 kişi çalışıyor.) yarattığı bir oyun. Oyunda yapmanız gereken tek şey küçük Goo’ları bölümlerdeki borulara tıkıştırmak. Bilgisayarınızda yaklaşık olarak 60 MB’lık bir yer kaplayan oyun, gerek sesleri, gerek grafikleri ve mükemmel oynanabilirliğiyle başında saatlerinizi hatta tüm gecenizi harcatabilecek cinsten bir oyun. Bölümleri tamamlamak için kimi zaman bir köprü kuruyoruz kimi zaman yüksek kuleler oluşturuyoruz. ana teması 4 mevsim üzerine kurulmuş ve her birinde grafiklerin renk tonlamaları ve özellikleri mevsimelere göre değişkenlik gösteriyor. Aynı soundtrackleri gibi. oyunun soundtrackleri insana sanki bir Tim Burton filmi izliyormuş hissi veriyor. Çok etkileyici müzikler kullanmışlar.

World of Goo

Alone In The Dark

Edward CarnbyYapımcı : Eden Studios

Şehir, New York City. Yer, Central Park. Gündüz gözü ile baktığınızda güneşli, geniş, yemyeşil bir park . İnsanların şehrin gürültüsünden az da olsa kaçabildikleri bir yer. Birinden ya da birşeylerden kaçmak ya da koşmak mı ? Central Park’ da, insanları gün boyunca sağlıklı bir hayat sürmek üzere spor yaparken ve koşarken görebilirsiniz. Ama yıllardır şehrin kalbinde yer alan bu koca parkın, bugüne kadar beton bloklara dönüşmemesinin bir sebebi var. O da geceleri bu parkta koşmaya devam etmeniz gerekmesi. Ancak bu sefer sağlıklı bir hayat, saat gibi çalışan bir kalbe sahip olmak adına değil, canınızı kurtarmak adına koşmak zorundasınız….
Alone in the Dark, türünün lideri olarak yıllar öncesinde karşımıza çıkan bir oyun. Action / Adventure platformları arasında yer alan, Survival Horror türünde bir klasik. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen AITD ile tanıştığımız ilk günleri hatırladığımızda, bilgisayar karşısında korkudan sıçradığımız saatler gelir aklımıza. Adventure türünde farklı bir tattı bu. Pastel bir dünyanın sevimli grafikleri ardından bize esprili bir dille hikayeyi anlatan bir tür değildi. Karanlık ve karamsar bir atmosferi vardı. Karakterimizle bütünleştiğimiz andan itibaren ölümü en az onun kadar bizlerde yakınımızda hissederdik. Saatler süren bu yaşam mücadelesinin ardından bilgisayar başından kalktığımızda ” ohh be bugünü de atlattık ” gibi garip bir psikolojiye bürünürdük İşte gelişen teknoloji ile hayranları ile yeniden buluşan bir oyun. ATARI’ nin her fırsatta bas bas bağırarak ” Alone in the Dark geliyorrr!!!! ” dediği oyun sonunda karşımızda. Peki günümüz teknolojisi yıllardır eskitemediğimiz klasiğimize neler katmış ? Ya da neler alıp götürmüş ? Bakalım Eden Studios neler yapmış….


Oyunumuzun ana karakteri tanıdık bir yüz. Edward Carnby. Serinin önceki oyunlarından adımız gibi biliyoruz zaten bu adamı. Bu sefer Edward’ ın gözünden yaşadıklarımız New York City’ de geçiyor. Hani demin uzun uzun adından bahsettiğimiz biricik Central Park var ya, işte bütün gariplikler orada başlıyor. Edward ise neler olup bittiğini çözebilmek adına yeniden kolları sıvıyor. Kısacası bugüne kadar Central Park alanı binalar tarafından işgal edilmediyse, bunun doğayı korumaktan çok daha farklı sebepleri var, ve bunlar su yüzüne çıkmak üzere. Eski bir klasik olan AITD’ ın en çarpıcı yönlerinden biri de hikayesiydi. O yüzden pastanın en güzel dilimini sizlere sunuyorum ve senaryo konusunda fazla detay vermiyorum. Şayet bu oyunda sizi ekran başında kalmaya ikna edecek tek şey senaryo ve grafik motoru dahilinde oyunun bize bahşettikleri.
Yoğun miktarda sinematik eşliğinde oyunumuza başlıyoruz. Oyunun başlangıç kısımları bizleri oyunun atmosferine ve kontrollerine alıştırmak üzere tasarlanmış. Evet, fizik motoru ve benzeri nimetlerden bahsetmeden önce, biraz yapımcıların kulağını çekmek durumundayım maalesef. Başta arabayı kullandığımız bölüm ve aracın kontrolü olmak üzere, kontroller son derece sinir bozucu bir durumda. Günümüz oyun dünyası gelişiminden nasibini alan onca ana karakter var da, Edward neden kütük gibi ? Yıllardır başından geçen onca olay Edward’ a çok koydu da, Edward’ ın algısında bir bozulma mı oldu ? Yoksa siz mi beklenen esnekliği yaratamadınız sayın tasarımcılar ? Gelişen grafik sistemlerini kullanıcılara mümkün miktarda kullandırmaya yönelik sistem gereksinimleri sunuyorsunuz da, her seferinde yeni grafiklerle hayat verdiğiniz klasiklerin neden eninde sonunda içine ediyorsunuz ? Gerçek zamanlı bir dünya, Havok desteği ile oldukça etkileşimli bir oyun yaratmışsınız. Peki herşey akışkan, herşey etkileşimde biz neden odunuz ? Tamam, yeni bir dövüş sistemi ile elimize geçirdiğimiz sopa, yangın söndürücü vs. objeleri kullanmak adına güzel şeyler yapmışsınız ( kaldı ki bu bile aslında üzerinde daha çok çalışılması gereken birşeydi diye düşünüyorum ) da bu adamın hali nedir ? Bunlar hep gerekli yerlerde ” save ” yapamamış bir oyuncunun yaşadığı sinir harbi sonucunda edindiği fikirler arkadaşlar. ” 5 dakikada değişir bütün işler ” zihniyetiyle, oynadığı her oyunda mümkün mertebe quicksave kullanan bir oyuncu olarak, bu durumu kınadım açıkcası. Toplam 8 bölümden oluşan oyunda, yaşadığınız sahneler sırasında maalesef save diye bir olay yok arkadaşlar. Türü, Survival Horror oyunlar zaten imkanları itibari ile oyuncuyu zorlayan bir tarza sahip olur. Bunun üzerine bir de acımasız bir save sistemi ekleyin, alın size bölüm boyu eziyet. Hata yaparsanız, ciddi anlamda bir gerileme yaşamaya hazır olun. Save demişken, bunun tek güzel yanı ise ” Previously on Lost ” modunda, yeni nesil tv dizileri tadında bir önizleme imkanı sunulmuş. Eh, save olayı bu kadar sinir bozucu bir durumdayken, bir nebze yüzümüzü güldüren birşey oldu bu…


Havok fizik motoru kullanılmış. Çevre etkileşimleri oyunda gerçek hayatta yapabildiğimiz birçok şeyi yapabilme imkanı sunuyor. ( tabii mantıklı sınırlar çerçevesinde ). Örneğin oyun boyunca can dostunuz olacak gaz şişesini yere dökerek ateşin ne yönde ilerleyeceğini belirlememiz mümkün. Özellikle inventory’ den eksik olmayan bant ile kombine edilerek çok yaratıcı şeyler elde edilebiliyor. Unutmayın, bu oyunda ateş, birçok durumda elinizdeki silahtan daha etkili bir saldırı yöntemidir. Elinizdeki gaz şişesini bant ile kombine ederek karşınıza çıkan yaratığın üzerine yapışmasını sağlayarak, gaz + bomba + yaratık üçlüsündençok kullanışlı bir canlı bomba elde edebilirsiniz. Ya da yolunuzun üzerinde ucu çıplak bir elektrik kablosu mu var ? Bu durumda ya elinize geçen ilk yalıtkan cisim ile kabloyu yolunuzun üzerinden çekmelisiniz, ya da şalteri bulursanız elektriği kesebilirsiniz. Ancak oyun esnasında daha fazla güç gerektirecek şeyleri gerçekleştirirken ( örneğin karşınıza çıkan bir düşmanı yere yapıştırmak, alevlerin içine sürüklemek v.b ) alışılageldik ” tek sol ya da sağ klik ” kavramı yeterli olmayacak. Güç gerektiren şeyleri yapmak istediğinizde, kontroller üzerinden biraz daha sert ve agresif bir Edward Carnby yaratmanız gerekecek. Inventory ile ilgili incelemeyi yapmadan önce, grafik unsurlarının yanı sıra, ses, müzik vs konusuna da değinmek gerekir. Oyunun atmosferini yansıtmak adına müzikler başarılı. Ancak bir süre sonra kendini tekrarlar bir hal aldığı için can sıkıcı bir hal alabiliyor. Seslendirmeler ise vasat durumda. Biraz özensiz çalışıldığını düşünüyorum, daha kaliteli bir iş çıkartılabilirdi. Aynı vasat durumu oyundaki diğer karakterlerde de görebilmek mümkün. Oyun içerisinde çok donuk kalıyorlar, belki hiç olmasalardı daha iyi olurdu.


konusuna gelince, inventory sistemi Edward’ ın üzerindeki deri ceketin içersinde olacak şekilde tasarlanmış. Ancak Inventory’ de bulunan eşyaları kullanma imkanımız tamamen gerçek zamanlı olacak şekilde tasarlanmış. Yani anlayacağınız, ” dur bakiyim cebimde ne vardı ” diye bakarken bir anda ensenize çarpan soğuk bir nefesi hissedebilirsiniz. Tabii bu kısa süreli bir his olur, tehlikenin kokusunu sezdiğiniz anda hızlı bir şekilde buna cevap veremezseniz, sizi oldukça içler acısı görüntüler bekliyor. Ancak bu inventory sisteminde bir takım sınırlandırmaları da getiriyor. Ne de olsa deri ceket sonuçta, çuval değil ya bu. O yüzden yanınızda taşımanız gereken şeyler arasında tercih yaparken çok dikkatli olmalısınız. Daha önce de bahsettiğimiz gibi, inventory’ de bulunan eşyalar ile yaratılabilecek kombineler oldukça geniş, yer yer fazlasıyla hayat kurtarıcı. Inventory konusuna yaratıcı bir şekilde yaklaşmış olması konusunda, tasarımcıları tebrik ediyoruz. Keşke bu başarıyı ” kontroller ” gibi bir konuya da yansıtabilselerdi



Oyunda sağlık durmumuzu ya da cephanemizi gösteren bir bar yok. Bunun yerine yara alırsanız, ekran gitgide siyah beyaz bir hal alıyor ve kalp atışları gitgide hızlanıyor, ki sizde bunu duyabiliyorsunuz. Sağlık durumu deyince, oyundaki yegane dostlarınızdan biri de ” Med Spray “. O bakımdan med spray için ceketinizde her zaman yer bulunsun. Bulmacalar oyunun gerçekçi imkanları ile örtüşür bir biçimde hazırlanmış ve oldukça zevkli. Mantık dışı şeyleri çözmek ya da absürd çözümler üretmekten uzak olduğumuz için, oyun adına bu parlak bir yön. Örneğin çevredeki eşyalar ile olan etkileşimimiz bu konuda bize gerçekçi ve geniş imkanlar sunuyor. Karşınıza kitli bir kapı mı çıktı ? Fellek fellek sağda solda anahtar aramak zorunda değilsiniz, elinize kapı kıracak kadar sert bir cisim alıp, kapıyı kırmak gibi bir imkanınız var ( her ne kadar medeni bir davranış olmasa da, sonuçta bir nevi yaşam mücadelesi veriyoruz değil mi ? )

Son söz olarak, Survival Horror’ ın atası olarak nitelendirebileceğimiz AITD için, bu sefer hayal kırıklığına uğradığımı söylemeliyim. Korku öğelerine yeterince yer verilemediğini düşünüyorum. Başta kontroller ve save problemi olmak üzere, yeni nesil grafiğe uyarlanırken bir takım buglara mağruz kalan AITD, daha iyi bir çalışmayla çok daha kaliteli bir şekilde bizlere sunulabilirdi. Herşeye rağmen, AITD geçmişiniz varsa ya da negatif yönlerini umursamaksızın bu türü deneme niyetindeyseniz, AITD’ ın tadını çıkarmanızı diliyorum.